Taraflar arasındaki “gecikmiş itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 15.11.2006 gün ve 2006/712 E. 2006/1406 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nin 12.04.2007 gün ve 2007/3449 E.-2007/7124 K. sayılı ilamı ile; (...Borçlular haklarında 30.09.2006 tarihli çeke dayanılarak yapılan kambiyo takibine, gecikmiş itirazlarının kabulü ile; yetkiye, şirketi temsil ve ilzam için çift imzanın gerekli bulunduğuna, dayanak belgenin kambiyo vasfı olmadığına çalıntı çek olduğuna itiraz etmişlerdir. İcra Mahkemesince, öncelikle itirazın süresinde olup olmadığı (İİK. 168/3-5 md.), gecikmiş itiraz nedenlerinin bulunup bulunmadığı (İİK. 65.md.) incelendikten sonra, esasa yönelik itirazların incelenmesi gerekir. Somut olayda, borçluların itirazlarının süresinde yapılıp yapılmadığı, gecikmiş itiraz nedenleri incelenmeden, keşideci borçlu S.. Turizm A.Ş.’nin neden itiraz hakkının bulunmadığının gerekçesi de gösterilmeden hüküm kurulmuştur. Diğer yandan, itirazın süresinde kabul edilmesi halinde; borçluların itiraz dilekçelerinde belirtilen yukarıda açıklanan sair itiraz nedenlerinin de gerekçe gösterilmek suretiyle incelenmesi gerekirken, bu hususun da yerine getirilmediği görülmektedir. İİK. 169/a-6.maddesinde yer alan tazminata hükmedilebilmesi, takibin muvakkaten durdurulması ve diğer tarafın isteğinin bulunması koşuluna bağlıdır. İcra Mahkemesi dosyası içinde takibin muvakkaten durdurulduğuna dair bir karara da rastlanılmamıştır. Açıklanan nedenlerle eksik incelemeye ve değerlendirmeye dayalı kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir...)Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, gecikmiş itirazın kabulü istemine ilişkindir.Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket yetkilileri tıbbi rahatsızlıkları nedeniyle yasal süre içinde dava açamadıklarından, gecikmiş itirazda bulunduklarını belirterek, gecikmiş itirazlarının kabulü ile icra dairesinin yetkili olmadığı, takip dayanağı çekler gerekli iki imzayı içermediğinden kambiyo senedi vasfında olmaması nedeniyle kambiyo senetlerine mahsus yolla takip yapılamayacağını ve çekin rıza dışı ellerinden çıktığına ilişkin itirazları uyarınca, takibin iptali ile kötüniyetli takip nedeniyle %40 oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde, ibraz edilen raporun gecikmiş itirazı haklı kılacak nitelikte olmadığını, takibin çekin keşide yeri icra dairesinde başlatıldığını, cironun gerekli çift imzayı içerdiğini, davacılardan S.. Turizm İnş. Ve Tic. AŞ’ne ait vekaletname ibraz edilmediğinden bu şirketin gecikmiş itiraz talebinin değerlendirilemeyeceğini belirterek, talebin reddi ile %40 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.Yerel mahkemece, keşide yeri icra dairesinin yetkisine yapılan itirazın reddine, davacılardan S..AŞ yönünden itiraz hakkı bulunmadığından itirazının reddine, diğer davacı O.. AŞ yönünden takibin devamı ile davacıların %40 oranında tazminata mahkum edilmesine dair verilen karar, davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, bozma ilamı üzerine mahkemece verilen 12.03.2008 günlü direnme kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.09.2008 günlü kararı ile “kısa ve gerekçeli kararda hüküm fıkrasının kurulmaması nedeniyle” bozulmuştur.Yerel mahkemece bozmaya uyma ile yapılan araştırma sonrasında 14.10.2009 tarihinde, davanın kabulüne davacılar hakkındaki takibin iptaline, kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 27.04.2010 tarihli kararı ile Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiş, Hukuk Genel Kurulu 02.06.2010 tarihinde “direnme kararı verilmekle taraflar yönünden usulü kazanılmış hakkın doğduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu karardan dönülerek daire bozmasına uyulması yasal olmadığı gibi, HUMK.nun 429/son maddesi gereğince mahkemeleri bağlayıcı nitelikte bulunan Hukuk Genel Kurulu’nun usule ilişkin bozma ilamına aykırı karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır” gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.Bu kere mahkemece Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamına uyulmasına karar verilerek ilk direnme kararı ile aynı yönde “keşide yeri icra dairesinin yetkisine yapılan itirazın reddine, davacılardan S.. AŞ yönünden itiraz hakkı bulunmadığından itirazının reddine, diğer davacı O.. AŞ yönünden takibin devamı ile davacıların %40 oranında tazminata mahkum edilmesine” şeklinde oluşturulan 21.03.2012 tarihli direnme kararı, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık, gecikmiş itiraz nedenlerinin mahkemece usulüne uygun şekilde değerlendirilip değerlendirilmediği ile kararın bu değerlendirmeye ilişkin gerekçe içerip içermediği noktalarında toplanmaktadır.Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “Gecikmiş itiraz” başlıklı 65. maddesine göre,“Borçlu kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde itiraz edememiş ise paraya çevirme muamelesi bitinceye kadar itiraz edebilir. Ancak borçlu, maniin kalktığı günden itibaren üç gün içinde, mazeretini gösterir delillerle birlikte itiraz ve sebeplerini ve müstenidatını bildirmeye ve mütaakip fıkra için yapılacak duruşmaya taallük eden harç ve masrafları ödemeye mecburdur. İtiraz üzerine tetkik mercii ancak gecikme sebebinin mahiyetine ve hadisenin özelliklerine göre takibin tatilini tensip edebilir. Merci, tetkikatını evrak üzerinde yapar. Lüzumu halinde iki tarafı hemen davetle mazeretin kabule şayan olup olmadığına karar verir. Duruşmaya karar verilmemesi halinde borçludan alınan masraflar kendisine iade olunur. Mazeretin kabulü halinde icra takibi durur. Aynı celsede alacaklı itirazın kaldırılmasını sözlü olarak da istiyebilir. Bu takdirde tahkikata devam olunarak gerekli karar verilir. Daha önce borçlunun mallarına haciz konulmuşsa mazeretin kabulü kararının tefhim veya tebliği tarihinden itibaren alacaklı yedi gün içinde, merciden itirazın kaldırılmasını istemez veya aynı süre içinde 67 nci maddeye göre mahkemeye başvurmazsa haciz kalkar.”Buna göre gecikmiş itiraz hallerinde mahkemece öncelikle, anılan maddede düzenlenen gecikmiş itiraz nedenleri ve koşullarının bulunup bulunmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Öte yandan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297 (Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi), işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür. O halde, gecikmiş itiraz hallerinde mahkemece öncelikle, anılan maddede düzenlenen gecikmiş itiraz nedenleri ve koşullarının bulunup bulunmadığı hususunun değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunun temyiz incelemesine esas olmak üzere kararın gerekçesinde açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Bu durumda, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle mahkemece, kararın gerekçe kısmında gecikmiş itirazın kabul veya reddedildiğine veya esas hakkında hüküm kurulmasına rağmen gecikmiş itirazın kabul gerekçesine ilişkin hiçbir değerlendirme bulunmamasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra Ve İflas Kanunu'na 5311 sayılı Kanunun 29.maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla aynı Kanunun 366.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.10.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.