Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14518 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 12760 - Esas Yıl 2013





Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın kulübüne karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; paylı mülkiyete tabi arsa vasıflı, 2972 ada, 8 parsel sayılı (eski 634 ada, 8 parsel) taşınmaz bakımından davacının da aralarında yer aldığı tüm paydaşlar ile dava dışı yüklenici arasında 03.01.1997 tarih ve 385 yevmiyeli satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı, davalılardan S.Y. davaya konu 4 nolu daireyi yükleniciden 10.07.1997 tarihli harici satış sözleşmesi ile satın aldığı, arsa maliklerinin “sözleşme koşullarına uyulmadığı” iddiasıyla yüklenici aleyhine açtıkları davanın yapılan yargılaması sonucunda Bağcılar Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.05.2001 tarih, 1999/1970 Esas, 2001/1078 sayılı kararı ile sözleşmenin feshine karar verildiği, kararın derecattan geçmek suretiyle 25.03.2002 tarihinde kesinleştiği, öte yandan dava dışı yüklenicinin arsa malikleri aleyhine açtığı satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca kendisine isabet eden %55 payın iptali ile adına tescil istemli davanın REDDİNE ilişkin Bağcılar Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 08.04.2005 tarih, 2004/854 Esas, 2005/193 sayılı kararın temyiz incelenmesinden geçerek 14.01.2008 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 31.03.2009 tarihinde açıldığı, davaya konu dairenin davalılardan S.Y. tasarrufunda bulunduğu anlaşılmaktadır.Davacı dava dilekçesinde; paydaşı bulunduğu çaplı taşınmazla ilgili dava dışı yüklenici ile yapılan 03.01.1997 tarihli, satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin kesinleşen mahkeme ilamı ile feshedildiğini, yüklenici ile davalı S.Y. arasında yapılan satış vaadi sözleşmesinin kendisi bakımından bağlayıcı olmadığını, davalının mülkiyetten ve kişisel haktan kaynaklı korunmaya değer korunmaya değer üstün bir hakkın bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise; çekişmeli bölümü harici satın almaya dayalı olarak kullandığını, yükleniciye ödediği satış bedeli ve yaptığı zorunlu-faydalı giderler için hapis hakkı tanınması gerektiğini savunmuştur.Gerçekten de; davacı kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurulu olmayan 2972 ada, 8 parsel sayılı taşınmazda paydaş, davalı ise dava dışı yükleniciden haricen satın alan kişi konumunda olup hakları yüklenicinin hakları ile sınırlıdır. Bu durumda; yüklenicinin elde edemeyeceği bir hakkı onun ardılı sayılan kişilerin de talep edemeyeceği tartışmasızdır. O halde; davalının bayii-yüklenici edimini yerine getirmediğine göre harici satın almadan kaynaklanan varsa kişisel hakkı bu hakkını kendi bayii olan yükleniciye karşı kullanılması gerekeceği açıktır. Böylesi bir harici satıştan dolayı kayıt maliklerinin sorumlu tutulmasına ve onlar aleyhine 10.07.1940 tarih, 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince harici satış bedelinden kaynaklanan hapis hakkı tanınmasına yasal olarak bulunmadığı benimsenmek ve davacının taşınmazdaki payından kaynaklanan hakkına üstünlük tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine karar verilmesinde kural olarak bir isabetsizlik yoktur.Ne var ki; davalı taraf savunmasında satış bedelinin yanı sıra taşınmaz için zorunlu ve faydalı masraf yaptığını, taşınmazda değer artışına neden olduğunu da dile getirdiği halde mahkemece bu konuda bir değerlendirme yapılmamıştır.Bilindiği üzere; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 994 ve 995. Maddelerindeki düzenlemeye göre davalı taraf zorunlu ve faydalı masraf yaparak taşınmazda iyileştirme yapmışsa bundan kaynaklanan varsa bir alacağı iyi veya kötü niyetli olup olmadığına göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Öte yandan da kabule göre; eldeki davanın davalı S.Y.'ın yanı sıra M.A.Y.'a yönelik olarak açıldığı görülmektedir. Mahkemece yargılama sırasında yapılan keşif sonucu alınan 24.03.2011 tarihli bilirkişi raporunda “projeye ve İmar Yasasına uygun şekilde yapılmayan iki girişli betonarme binanın 1.kat, 4 nolu dairesinde davalı S.Y.'ın ikamet ettiği, harici satış sözleşmesinin davalı S.Y. ile yapıldığı ve satış bedelinin davalıS.Y. tarafından ödendiğinin saptandığı, davalı S.Y. vekilinin 20.01.2012 tarihli celsede davalı M.A.Y.'ın taşınmaza bir müdahalesinin olmadığını ifade ederek, mahkemece davalı M.A.Y.'ın hangi nedenle davada yer aldığı hususuna açıklık getirilmesini istediği halde, sözü edilen kişinin hangi sıfatla davada yer aldığı hususuna bir açıklık getirilmediği; ancak her iki davalı bakımından da hüküm kurulduğu görülmektedir.Hal böyle olunca; davalı tarafın faydalı ve zorunlu masraflardan kaynaklanan bir alacağı varsa iyi veya kötü niyetli olup-olmamasına göre TMK'nin 994 ve 995. Maddeleri uyarınca bir değerlendirme yapılması, diğer davalı M.Y.'ın hangi nedenle davada yer aldığı hususuna duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklık getirilmesi ve buna bağlı olarak yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan vekalet ücretinden kimlerin sorumlu olacağı gözetilerek HMK'nin 297/2. Maddesine göre açık, tereddüt uyandırmayacak şekilde ve infaza imkan sağlayacak içerikte bir hüküm kurulması için karar bozulmalıdır.Davalıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.mad-desi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.