MAHKEMESİ :Sulh Ceza MahkemesiSUÇ : HakaretHÜKÜM : MahkumiyetYerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.Ancak;1-) Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.İnceleme konusu somut olayda; Bakırköy 9.Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülmekte olan davanın davalısı olan sanığın, hakimin reddi talepli dilekçesinde ''Bu davanın dâhi mahkemenizce kabulu ve yargılanır olmam, kişilik haklarıma, insanlık onuruma açık saldırıdır, hukuk ihlalinden öte hukuk skandalıdır, insanlık suçudur, canilere yapamadığınız uygulamaları, yargılamaları, 27 sene devletine onuru ile hizmet etmiş, adli ve kamu sicili tertemiz şahsıma yapmakta olmanız vicdansızlıktır, hukuksuzluktur, sistematik kurgudur, iftiraya ortaklıktır, bana ve aileme bu uygulamaları, haksızlıkları, faşist yargılamaları yaparak aile huzurumuzu bozanları şiddetle protesto ediyor.... tüm bu insanlık dışı, ahlak dışı vicdansızlıklar için, hukuksuzluklar için ne kadar gurur duysanız azdır, bu uygulamalar, yargıda hukukun, tarafsızlığın, adaletin, vicdanın, insafın bittiğinin resmidir, bu kadar yasa maddeleri iftiracılar lehine, gerçek mağdur aleyhine yıllardır pervasızca ihlal ediliyorsa, bu ülkede Haktan, Hukuktan, Adaletten, İnsan Haklarından bahsetmek en hafif deyimi ile ahmaklık olur, "şeklinde beyanda bulunmak suretiyle mahkeme hakimi şikayetçinin onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunduğu, sanığın üzerine atılı suçu işlediği sonuç ve kanaatine varılmış ve sanığın kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ettiği gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiştir.Sanık, davalı olarak bulunduğu dosyada, sadece mahkemenin sebepsiz yere kendisini yargıladığını düşündüğünü, kendisini savunmak istediği için bahse konu dilekçeyi yazdığını, hakaret kastıyla hareket etmediğini, beyanlarının mahkemeye yönelik olmayıp genel bir ifade olduğunu, hakkında daha önce yapılan şikayetlerin sonuçsuz kaldığını ve sonrasında bu davanın açılmasıyla bu durumun hukuk dışı bir durum olduğunu belirtmek ve buna tepki göstermek için bu dilekçeyi yazdığını, dilekçede kullandığı ifadelerden de bunu kastettiğini savunmuştur.Sanığın hakimin reddi dilekçesi verdiği, Bakırköy 9.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/356 esas sayılı dosyasında; bir manevi tazminat davasının açıldığı, sanığın aleyhine olarak davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın sanık tarafından temyiz edildiği ve kararın Yargıtay 4.Hukuk Dairesince 04.12.2013 tarihinde bozulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.Öncelikle belirtilmelidir ki, bu kullanılan ifadelerin rahatsız edici olduğu açık bir şekilde anlaşılmakla birlikte ifadelerin , Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında özel bir önem atfedilen, ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir.İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır.Anayasa'nın 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye'nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM'e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda yer almaktadır.Nitekim Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürüğü, aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasanın 13. maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek 'yeterli bir altyapının' mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürülğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken performanslarını etkilemeyi ve kamuoyunun bu kişilere olan güvenine zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı ve hakaret içerikli saldırılara karşı korunmaları gerekmektedir. Zira, kamu görevlileri siyasetçilerden farklı olarak, kendilerini kamuoyunun denetimine açmamakta; ayrıca görevlerini yerine getirirken kamuoyunun güvenine ihtiyaç duymaktadırlar. Burada korunan temel değer, ilgili kamu görevlisinin bizatihi kişiliği ya da şöhreti olmayıp, o kişinin yerine getirdiği kamusal göreve kamunun duyduğu güvenin demokratik bir toplumdaki önemidir.Kendilerine belirli idari yetkiler verilmiş görevlilerin, sözlerine ve eylemlerine getirilen eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiği ise AİHM içtihatlarında kabul edilmektedir.AİHM, kamu görevlilerine karşı yapılmış hakaret içerikli ifadelerle ilgili bir başvuruda, başvuruya konu sözlerin, kamuoyunun söz konusu görevlinin performansına duyduğu güveni ortadan kaldırmaya yönelik gerçek bir tehlike meydana getirip getirmediğini incelemektedir.Sonuç olarak, sanık tarafından yazılan dilekçede kullanılan bazı ifadeler rahatsız edici nitelikte ise de bu ifadeler, söylendiği yer ve zaman unsurları da gözetildiğinde TCK'nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı hakkının sınırları içinde kalmaktadır. Aksi düşünülecek olursa, suçla korunmak istenen değer ölçüsüz bir şekilde genişleyecek ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran evrensel hukuk düşüncesiyle bağdaşmayan bir yorum anlamına gelebilecektir. Bu itibarla, hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine hükümlülük kararı verilmesi,2-) Kabule göre de;Temel cezanın doğrudan TCK'nın 125/3-a maddesi gereğince tayini yerine aynı Kanun'un 125/1. maddesi ile belirlenip daha sonra arttırım yapılması,Kanuna aykırı ve sanık ...'nın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 23.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.