Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 14144 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 12481 - Esas Yıl 2009
MAHKEMESİ : MUT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 30/06/2009NUMARASI : 2006/73-2009/383Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı adına kayıtlı olan 269 parsel sayılı taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında kamu malı niteliğindeki yerlerden olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tespit harici bırakılmasını istemiştir.Davalı ve davalının ölümüyle davaya dahil edilen mirasçılar, çekişmeli taşınmazın vergi kaydı ve tapu kayıtlarına dayalı olarak komisyonca tesciline dair verilen karara Hazinenin itiraz etmemesi nedeniyle kadastro tutanağının kesinleştiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, iddianın doğru olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine dair verilen ilke kararının Dairece;" taraf delillerinin toplanıp, işin esasının incelenmesi" gereğine değinilerek bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda "sübut bulmayan davanın reddine" ilişkin olarak verilen hüküm Dairece, bu kez;"yapılan araştırma ve uygulamanın yetersiz olduğu" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyulup, yargılama sırasında verilen keşif ara kararının yerine getirilmediğinden bahisle "ispat olunamayan davanın reddine" karar verilmiş, bu hükmünde Dairece;" davayı takip eden tarafa keşif için gerekli işlemleri yapıp yapmayacağı ve buna ilişkin giderleri karşılayıp karşılayamayacağının sorulması, olumsuz düşüncenin belirtilmesi halinde HUMK.'nun 409.maddesi uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, yükümlülüğün yerine getirilmesi bakımından hatalı kurulan ara kararıyla yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir." gerekçesiyle bozulması üzerine de bozma doğrultusunda yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çekişmeli taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında kamu malı niteliğindeki yerlerden olduğu iddiasına dayalı tapu iptali ve tespit dışı bırakılması isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 269 parsel sayılı taşınmazın, kadastro çalışmaları sırasında 31.05.1974 tarihinde hazine adına yapılan tespitine itiraz üzerine verilen Komisyon kararının kesinleşmesi sonucu 23.09.1977 tarihinde Z. S..adına kaydedildiği, Z.. tarafından da 11.10.1977 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği, eldeki davanın ise 13.12.1989 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Her nekadar, çekişmeli taşınmazın kısmen devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fırkası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 23.09.2977 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetilerek davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi, ancak çekişme konusu taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre, tanımı 3621 Sayılı Yasanın 4.maddesinde yazılı kıyıda kalan bölümü yönünden davacı Hazinenin dava tarihinde haklı olduğu gözetilerek, davalının yargılama giderleri ve avukatlık parası ile sorumlu tutulması gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Tarafların, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.