Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 14143 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 12470 - Esas Yıl 2009
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 17/06/2009NUMARASI : 2008/199-2009/200Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, kayden maliki oldukları 36436 ada 8 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak dava dışı yükleniciyle aralarında düzenlemiş oldukları kat karşılığı inşaat sözleşmesinin hükmen feshedildiğini, anılan taşınmazda kat irtifakı tesis edilerek inşaat sözleşmesi gereği yükleniciye verilen vekaletle temlik edilmiş olan 15 ve 17 nolu bağımsız bölümlerin halen davalı adına kayıtlı olduğunu, ancak yüklenicinin edimini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmenin feshi sonucu davalının iyiniyetli sayılamayacağı gibi anılan bağımsız bölümleri ediniminin muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini ileri sürüp, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı, 15 nolu bağımsız bölümü davacı K..'den satın aldığını ve o tarihte inşaatın devam etmekte olduğunu, 17 nolu bağımsız bölümü ise başka yerdeki kendine ait bağımsız bölümle trampa etmek suretiyle üçüncü kişiden temellük ettiğini, iyiniyetli kazanımlarının korunması gerektiğini, yüklenicinin yapmış olduğu imalatlar nedeniyle bağımsız bölüm hakettiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddia sabit görülerek, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Asıl ve birleşen dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 381. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek; kısa kararda, “çekişmeli bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile asıl ve birleşen dosya davacıları adına tesciline,” gerekçeli kararda ise, “çekişmeli bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile, 15 numaralı bağımsız bölümün davacı K. T.. adına, 17 numaralı bağımsız bölümün ise diğer asıl dosya davacıları olan H.., Ç.., B..ve B..adlarına tesciline” karar verilmesi suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.