MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda; yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.02.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ..., davalı ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin ve asillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakanları anneleri ...'den kalan taşınmazların adlarına intikali ve uygun müşteri çıkarsa satışı için güvendikleri öz dayıları olan davalı ...'e vekâlet verdiklerini, adlarına intikali yapıldığı söylenen 15, 307, 341, 354, 373, ve 504 sayılı parsellerin davalı ... tarafından öz kardeşi olan diğer davalı ...'e çok düşük bedellerle satış gösterilerek devredildiğini öğrendiklerini, davalılar arasındaki işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürüp, kamulaştırılan 504 sayılı parselin değerinin davalılardan tahsilini, diğer taşınmazların davalı ... adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tescilini olmazsa bedellerinin tahsilini istemişlerdir.Davalılar, dava konusu taşınmazların babalarından kaldığını, mirasçılardan bir çoğunun hakkını hibe etmesinden dolayı anılan taşınmazların Hayrettin'e devredildiğini, gerçek anlamda bir satış söz konusu olmadığını, davacıların vekâlet verdiklerinde bu şekilde işlem yapılacağını bildiklerini bildirip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacı ... yönünden sıfat yokluğundan, diğer davacılar yönünden ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacıların mirasbırakanı ...'in 12.02.2000 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı eşi Kadri ve çocukları ... ... ... ... ... ...'i bıraktığı,...nin 16.04.2008 tarihinde kısıtlanarak kendisine vasi olarak davalı dayısı ...'in atandığı, davacılardan Kadri'nin kendisi adına asaleten, çocukları...,... adına velayeten, diğer davacılar ...ve ...'nın ise bizzat ... Noterliği'nin 24.01.2008 tarihli vekâletnamesinde, yine davacı ...'nın ...Noterliği'nin 14.05.2008 tarihli vekâletnamesinde, davacı ...'in ise ... Noterliği'nin 25.01.2008 tarihli vekaletnamesinde; mirasbırakanlarından kalan taşınmazlarını intikal ettirmeye, satmaya vs. yetkili olmak üzere davalı ...'i vekil tayin ettikleri, davacıların mirasbırakanı ... ile davalı kardeşleri ve diğer kardeşlerine kök muristen intikal eden çekişme konusu 15, 54 (ifraz ile 504) , 307, 341, 354, 373 ve dava dışı 300 parsel sayılı taşınmazlarda ...'den mirasçılarına kalan payların davacılar adına vekâleten hareketle ... tarafından ( taşınmazların diğer paydaşları... ... ... ... payları ile birlikte) 18.09.2008 tarihinde diğer davalı ...'e satıldığı anlaşılmaktadır.Davacılardan ...'in dosyada bulunan veraset ilamında ... mirasçıları arasında yer almamasına, bu davacının asaleten veya vekâleten davalılara her hangi bir taşınmaz temlik etmemesine göre, mahkemece davacı ... yönünden davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.Davacı vekilinin bu davacıya yönelik temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine.Davacı vekilinin diğer davacılar yönünden temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet sözleşmesini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 6098 sayılı TBK. nun 506. (818 sayılı BK. nun 390/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, 4721 Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Diğer taraftan hemen belirtmek gerekir ki; vekâletnamede satış yetkisinin bulunması yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde vekilin özen borcunu gözardı etmesinin ve müvekkilini zararlandırmasının nedeni olamaz.Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazların akitte gösterilen bedeli ile gerçek değeri arasındaki aşırı oransızlık bulunduğu gibi davalıların savunmalarında bedel ödediklerini dahi ileri sürmedikleri, gerçek anlamda bir satış bulunmadığını kabul ettikleri, vekil ile temlik alan kişinin davacıların dayıları olup davacıları zararlandırmak kastı ile el ve işbirliği içinde hareket ettiklerinin tüm dosya kapsamı ile sabit olduğu sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca; Sabahat dışındaki davacıların açtıkları davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Sabahat dışındaki davacıların, bu yönlere değinilen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 09.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.