Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 09.11.2010 gün, 2008/543 E - 2010/496 K sayılı kararın incelenmesi Davalı ile dâhili davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 05.07.2011 gün, 2011/1958 E - 7912 K sayılı ilamı ile;(...Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal tescil ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden, miras bırakan O.’ın dava konusu 12 .. .. parsel sayılı taşınmazındaki 2/3 payını 03.06.1996 tarihinde satış suretiyle davalı oğlu Y.’a temlik ettiği, Y.. tarafından paydaş D.A.aleyhine açılan şufa davası sonucunda diğer 1/3 payında davalı adına tescil edilerek davalı Y.’un taşınmazda tam mülkiyet sahibi olduğu, 22.10.2008 tarihinde ve satış suretiyle taşınmazı dava dışı N. K.’a sattığı, N.tarafından da 30.10.2008 tarihinde R.K.’a satış suretiyle devredildiği görülmektedir. Davacılar HUMK’nun 186. maddesi gereğince son kayıt maliki R.’ı davaya dâhil ederek tapu iptal tescil isteğinde bulunmuşlar, davalı Y.yönünden ise ecrimisil talep etmişlerdir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile birlikte değerlendirildiğinde mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm vermeye yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek miras bırakan tarafından ilk el konumunda olan davalılardan Y.’a yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, muvazaalı olduğunun saptanması halinde 2. ve 3. el konumunda olan N. ve R.’ın iyiniyetli maliki olup olmadıklarının araştırılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Öte yandan kabule göre de davada pay oranında iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu halde talep aşılarak ve davada taraf olmayan mirasçılardan İ.’a da pay verilmesi suretiyle talepten fazlaya karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, ecrimisile ıslahla faiz talep edilmesine ve ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmiş olması da doğru değildir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalı ile dâhili davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Davacılar vekili; dava konusu..parsel sayılı taşınmazın 2/3 payının miras bırakanları O..’a ait iken, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalı oğlu Yusuf’a satıldığını ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal tescil ve ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı Y.. dava konusu taşınmazın dedesi V.P.adına kayıtlı iken ölümü ile mirasçıları O.M. ve M.’e kaldığını, M.’nın 1/3 payını kendisinin satın aldığını, ancak şufa hakkının kullanılmaması için babası O. adına yapıldığını, daha sonra babasının payını satın aldığını kalan payı da şufa hakkını kullanarak satın aldığını, taşınmazdaki bağı kendisinin diktiğini, N.’ye sattıktan sonra taşınmazla ilgisinin kalmadığını bildirmiştir.Yargılama sırasından taşınmazı satın alan ve HUMK’nun 186. maddesi gereğince davaya dâhil edilen R. K.vekili; dava konusu taşınmazı N. K.’ın müvekkiline sattığını, davanın Y. P. aleyhine tazminata dönüştürülmesi gerektiğini, R. K.’ın TMK’nun 1023. maddesi gereğince iyiniyetli 3. kişi konumunda olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davaya konu taşınmazın her ne kadar Y.P.tarafından dava dışı N.K.'a satışı N. K.tarafından da dâhili davalı R.K.'a satış gösterilmiş ise de, yapılan satış tarihleri arasında kısa süre bulunması ve taşınmazın gerçek değerinin altında bir bedelle devredilmiş olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dava konusu taşınmazın R.K.a satışı yapılmış olmasına karşın davalı Y.P.'ın halen taşınmazı kullanıyor olması gözetildiğinde, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırmaya yönelik olduğu gerekçesiyle tapunun iptali ile miras bırakanın mirasçıları adına tesciline ve ecrimisilin yasal faiziyle birlikte davalı Y.’tan tahsiline dair verilen karar, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkeme, İ. P.'a yönelik bozma ilamına uyulmasına karar verilerek önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle davanın kabulüne dair ilk hükümde direnilmiş, direnme hükmü, davalı Y.ve dâhili davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; toplanan delillere göre, miras bırakan tarafından davalı oğluna yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı, son kayıt maliki dâhili davalının TMK 1023. maddesinden yararlanıp yararlanamayacağı noktalarında toplanmaktadır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; miras bırakan O.tarafından davalı Y.a yapılan temlik yönünden hükme yeterli araştırma ve inceleme yapılmaması, temlik tarihindeki gerçek değerinin tespit edilmemesi, miras bırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacının bulunup bulunmadığı, temlike konu taşınmaz dışında başka mal varlığının olup olmadığı, murisin diğer çocukları ile husumeti ve davalı oğlu Y.’u diğer çocuklarından öne çıkaracak bir olgunun bulunup bulunmadığı, davalı Y.’un satış tarihinde çekişmeli taşınmazı alım gücünün araştırılmaması, sonucuna göre de, muris tarafından davalı Y.’a yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirlenmemesi doğru değildir. Mahkemenin sadece dava konusu taşınmazı Yusuf’tan satın alan N.ve dâhili davalı R.’a yapılan temlikleri gerekçe göstermesi, Y.’tan satın alanlar yönünden TMK 1023 maddesi kapsamında yeterli bir araştırma yapmaması da doğru görülmemiştir. Bu bakımdan Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Diğer taraftan, ecrimisil isteği yönünden Daire bozma ilamında kabule göre denilerek bozma nedeni belirtildiği, kabule göre bozma belirtilmesi durumunda, yerel mahkemece bu hususta direnme kararı veremeyeceği gözetilerek bu yönde kurulan hüküm inceleme dışı bırakılmıştır.SONUÇ: Davalı ve dâhili davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenen Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, aynı Kanunun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.09.2013 gününde yapılan görüşmede oybirliğiyle karar verildi.