MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/06/2009NUMARASI : 2006/399-2009/227Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 5 imar parsel sayılı taşınmaza davalılar tarafından taşkın bina yapılmak suretiyle, müdahale edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacı iddiası sabit görülerek, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı ve davalılar Y. Ç.., E..hanım E.., V. E. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 5 parsel sayılı taşınmazın öncesinin 83 ve 85 sayılı kadastral parseller olduğu, anılan parsellerin imar uygulamasına tabi tutulması sonucu 5 parselin oluştuğu davacının imar uygulamasından sonra imar parselini satın almak suretiyle çekişme konusu taşınmazda malik olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, koşulların varlığı halinde taraflar arasındaki çekişmenin giderilmesinde 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesi hükümlerinin gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 2981 Sayılı Yasanın 3290 Sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde ve hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Diğer yandan, yerinde yapılan keşif sonucu elde edilen inşaat bilirkişi raporunda, taşkın bölümün yıkımı halinde,binanın ana yapısının betonarme ve statik dengesinin bozulup bozulamayacağı, binanın tamamının kullanılmaz hale gelip gelmeyeceği yönünde, bir açıklama da yapılmamıştır, Esasen binanın tamamen kullanılmaz hale gelmesi ve yıkılması gerekeceği halde rayiç değerinin binanın tümüne göre belirlenmesi gerekeceğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen ilke ve olugular doğrultusunda, mahallinde yeniden uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak uygulamayı gösterir, denetine elverişli rapor alınması kadastral parseller ile imar parselleri sınırlarının bilirkişi krokisinde gösterilmesi, tecavüzlü kısım imar uygulaması sonucu oluşmuş ise, tecavüzlü kısmın yıkımı halinde binanın tamamının kullanılamayacak hale gelip gelmeyeceğinin araştırılması, bilirkişiden bu yönde ayrıntılı rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi, anılan tecavüz imar uygulaması sonucu oluştuğu takdirde tecavüzün tarafların kendi irade ve arzuları dışında idari bir kararla oluştuğu gözetilerek tecavüzlü yapının malikine kusur atfedilemeyeceği bu durumda davanın açılmasına sebebiyet verdiğide söylenemeyeceğinden davalıların yargılama giderleri ve avukatlık parasından sorumlu tutulamayacağının da gözardı edilemeyeceği tartışmasızdır.O halde, davacı ve birkısım davalıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.