Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13896 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 11849 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : BOLU 1. SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/05/2010NUMARASI : 2009/425-2010/548Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı L..'nün adına kayıtlı çekişme konusu taşınmazlarını davalıya mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek, pay oranında iptal-tescil, olmazsa tenkise karar verilmesini istemiştir. Davalı, taşınmazları satın aldığını, davacı iddialarının yersiz olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, işlemin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 93, 344, 492, 474, 552, 606, 708 ve 705 parsel sayılı taşınmazlardaki miras bırakan Lütfi'nin malik olduğu paylarını 21.07.2000'de satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiği ve davalı adına sicil kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacı, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Gerçekten de, temlikin gerçek satış olduğunun anlaşılması halinde murisin bağış veya ölüme bağlı bir tasarrufundan bahsedilemeyeceğinden tenkis hükümlerinin uygulanamayacağı tartışmasızdır. Kaldı ki, bu durumda muvazaadan da sözedilemez. Ancak, temlikin gerçek anlamda satış olmadığının anlaşılması halinde de muvazaa ile illetli olacağından iptal ve tescile konu teşkil edeceği sabittir. O halde tenkis isteğinin reddi doğrudur. Bu yöne değinen davacının temyiz isteği yerinde değildir, reddine. Ancak, muvazaa iddiası yönünden mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu söylenemez. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması, taraf delillerinin toplanması, miras bırakanın temlikteki gerçek iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak nitelikte ortaya konması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.