MAHKEMESİ : OSMANİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 30/06/2009NUMARASI : 2002/191-2009/262Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ortak miras bırakanları B..'in 14.2.1997 tarih 1703 yevmiye nolu vasiyetname ile 159 parsel sayılı taşınmazdaki 6/20 payını davalıya vasiyet ettiğini, saklı payının zedelendiğini ileri sürerek mahfuz hisseye vaki tecavüzün tenkisini istemiştir.Davalı, davaya cevap vermemiştir.Davacı, 12.6.2009 tarihli dilekçe ile mahfuz hisseye tecavüz nedeniyle kendisine düşen hisse miktarında davalı lehine yapılan tasarrufun, vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, davanın kabulü ile davacının miras payının 3/4 oranında ölüme bağlı tasarrufun iptaline karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tenkis isteğine ilişkindir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden tarafların ortak miras bırakanı B..'in 14.2.1997 tarih/1703 yevmiye nolu vasiyetname ile 159 parsel sayılı taşınmazdaki 6/20 payını davalıya vasiyet ettiği, davacının saklı payının zedelendiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.Davacı, 12.6.2009 tarihli dilekçe ile mahfuz hisseye tecavüz edildiğini, payı oranında davalı lehine yapılan (tasarrufun) vasiyetnamenin iptalini istemiş, mahkemece de; davacının miras payının 3/4 oranında mahfuz hissesine isabet eden ölüme bağlı tasarrufun murisin ölüm tarihi itibariyle iptaline karar verilmişse de,HUMK'nun 76. maddesi uyarınca olayları bildirmek yanlara; uygulanacak yasa maddesini belirleyip uygulama görevi hakime aittir. Hukuksal niteleme yapılırken tarafların kullandıkları tabir ve sözler esas alınmayıp, iradenin yöneldiği amaç temel olmalıdır. Somut olaya bu açıdan bakıldığında; vasiyetnamenin iptaline yönelik usulüne uygun açılmış bir dava olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Dava dilekçesinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden eldeki davanın tenkis isteğine ilişkin olduğu sonucuna varılmaktadır.Ne varki, anılan istek yönünden kabul biçimi doğru olmadığı gibi, hükme yeterli bir araştırma yapıldığı da söylenemez.Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belir lenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Hal böyle olunca, eldeki davanın tenkis isteğine ilişkin olduğu gözetilerek , yukarıdaki ilkeler kapsamında hükme yeterli bir araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.