MAHKEMESİ : UŞAK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/04/2010NUMARASI : 2006/121-2010/127Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı eşi A. K.'nın kendisinden mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 1207 ada 16, 17, 21 ve 22 parsel sayılı taşınmazlarını ilk eşinden olma kızları davalılara satış göstermek suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmazsa tenkis istemiş, yargılama sırasında davacının ölmesi üzerine mirasçıları davayı takip etmişler, daha sonra tenkis talebinden vazgeçmişlerdir. Davalılar, miras bırakana ve davacıya baktıklarını, bedellerini ödeyerek dava konusu taşınmazları satın aldıklarını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davacının davasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup, yargılama sırasında tenkis isteğinden vazgeçilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan A. K.'nın maliki olduğu çekişme konusu taşınmazlardan 16 parsel sayılı taşınmazı davalı kızı F.. İ..'na, 17 parsel sayılı taşınmazı davalı kızı G.. K..'ya, 21 parsel sayılı taşınmazı davalı kızı F. S.'a, 22 parsel sayılı taşınmazı davalı kızı S.. Y..'a 17.01.1991 tarihli akitle ve satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacı, anılan bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; dosyadaki tüm deliller ve özellikle tanık anlatımlarından, murisin varlıklı bir insan olup, mal satmaya ihtiyacının olmadığı, taşınmazları temlik etmesinin makul ve zorunlu bir sebebinin bulunduğunun tespit edilemediği; davalıların, miras bırakanın ilk eşinden olma çocukları olup, davacının miras bırakanın 2.eşi olduğu; miras bırakanın sağlığında davacı dışında diğer mirasçılarına müteaddit temlikler yaptığı ve davacıyı bu anlamda dışladığı, kendisine hiçbir kazandırmada bulunmadığı, miras bırakanın 29.11.1991 tarihinde yine davalı kızlarına satış yoluyla temlik ettiği taşınmazlar hakkında açılan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında davacı H.. ile davalıların 06.12.2005 tarihli sulh sözleşmesi uyarınca davacının feragatı nedeniyle davaların reddine karar verilerek kesinleştiği; anılan sulh sözleşmesi nedeniyle bir kısım taşınmazların 1/4 paylarının 16.02.2006 tarihinde davacıya bırakıldığı, sulh ve feragat beyanlarının miras hakkından feragat biçiminde yorumlanamayacağı dosya kapsamı ile sabittir.Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin muvazaa ile illetli olduğu kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı H. K.mirasçılarının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.