MAHKEMESİ : AYDIN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/08/2009NUMARASI : 2008/863-2009/490Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kurdukları adi ortaklık nedeniyle çekişmeli 8 ve 31 sayılı parsellerine ipotek konulduğunu ve satılıp bedellerinin sermaye olarak kullanılması için A.A..'a vekaletname verildiğini, ancak A. A..'un bu taşınmazları amaç dışında ve kötüniyetle yakını olan davalıya bedelsiz devrettiğini ileri sürerek, iptal-tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı, iyiniyetli 3.kişi olduğunu, davacı ile vekili arasındaki ilişkinin kendisini bağlamayacağını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği, duruşma gideri yatırılmadığından reddedilip, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, vekalet yetkisinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, üzerlerinde A. A..lehine ipotek bulunan 31 sayılı parselin tamamı ile 8 sayılı parseldeki 2 numaralı dükkanın davacıya ait iken, vekil kılınan ipotek lehdarı A. A..tarafından ipotek yükümlülükleriyle birlikte 14.7.2008 tarihli resmi akitle davalıya satıldığı görülmektedir.Davacı, dava dışı A. A.., Ö.T.. ve M. I.. ile aralarında kurdukları adi ortaklık ilişkisi nedeniyle çekişmeli taşınmazlarına ipotek konulduğunu, teminat amaçlı kullanılması ya da gerektiğinde satılıp bedellerinin ortaklığa sermaye yapılması için A. A..'a vekalet verildiğini, ancak vekilin bu yetkisini kötüye kullanıp davalı ile işbirliği yapmak suretiyle taşınmazları kendisine maletmek istediğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve değerlendirme yapıldığını ve de tanıkların bu çerçevede dinlendiğini söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri tüm delillerin değinilen ilkeler kapsamında toplanması ve birlikte değerlendirilmesi suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere eksik tahkikatla yetinilerek hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.