Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 23.3.2012 gün,2011/14314 E., 2012/7824 K. sayılı ilamı ile; “…Davacı, avukat olarak davalının verdiği vekaletnameye istinaden … Asliye Ticaret Mahkemesindegörülen davayı açtığını ve başarı ile sonuçlandırdığını, ancak hiçbir gerekçe göstermeksizin ahzu kabzyetkisinin kaldırıldığını ileri sürerek, 19.640 TL avukatlık ücretinin tahsilini istemiştir. Davalı, karşı taraf ile ilişkilerinin bozulmaması için hüküm altına alınan paranın icra takibinegirişmeden tahsil etmeyi düşündüklerini, vekillikten azil etmediklerini, avukatlıktan çekilmesininhaksız olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, dava ve hükmün icrasının ayrı işler olup, müvekkilin talimatı olmadan icra aşamasınageçilemeyeceği, davalı eyleminin azil niteliğinde olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş,hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, avukatlık ücret alacağının tahsiline ilişkin olup, davacı 27.6.2003 tarihli vekaletname iledavalının vekilliğini üstlendiğini vekaletnamede dava açma ve icra takibi yapmak konusunda ayrı ayrıyetki verildiğini, açılan davanın başarı ile neticelendirildiğini, ne var ki, davalının bu aşamada ahzu-kabz yetkisini kaldırarak azil ettiğini ileri sürmüş davalı ise, bu azilin söz konusu olmadığını savunarakdavanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davacı avukata gönderilen ihtarnamenin azil niteliğinde olmadığı, işi bitirmeyenavukatın ücrete hak kazanamayacağı gerekçesi ile dava red edilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, vekalet sözleşmeleri karşılıklı güvene dayalı bir sözleşme olup, güvensözleşmenin en önemli bir özelliğini teşkil eder. Bu nedenle taraflar sözleşmeyi her zamanfeshedebilir. Ne var ki, azil haksız ise Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesi gereğince avukat ücretintamamına hak kazanır. Somut olayda, davalı, dava açması ve elde edilecek ilamın infazı hususundadavacıya yetki vermiş olup, dava başarı ile neticelendirilip ilam elde edilince ise, davalı ilamın icrayakonulmaması hususunda ihtarname gönderilmiştir. Cevap dilekçesi ve yargılama sırasındakibeyanlarında ise, özetle, avukatın gördüğü davanın karşı tarafı ile iyi ilişkilerin bozulmadan ihtilafınhalli yoluna gidileceğini, ancak bunun azil olmadığını savunmuştur. Davacı avukatın ilamın icrası ileyetkisinin elinden alınması aynı zamanda ahzu-kabz yetkisinden azil niteliğindedir. Aksi düşünülse bilebu davranış davacı yönünden güven ilişkisini sarsıcı ve haklı istifa nedenidir. İlam elde edildiktensonra gerek avukatlara ücret ödememek gerekse devlete ödenmesi gerekli icra harçlarını ödememekiçin tarafların haricen ilamı infaz ettikleri de bilinen bir gerçektir. TMK’nun 2. maddesi gereğince debu davranışların hukuken himaye edilmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle davacı avukatın icravekalet ücretine de hak kazandığının kabulü zorunlu olup, kararın bu nedenle bozulması gerekirkenonandığı bu defa yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davacının karar düzeltme itirazlarının kabulünekarar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan vedosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; avukatlık ücret alacağının tahsili istemine ilişkindir. Davacı, vekilliğini üstlendiği davalı tarafından dava açma ve icra takibi yapmak konusunda yetkiverildiğini, vekil sıfatıyla açtığı davayı başarı ile neticelendirdiğini, gerekçeli kararın yazımı aşamasındadavalının ahzu-kabz yetkisini kaldırdığını ileri sürerek avukatlık ücretinin tahsilini talep ve davaetmiştir. Davalı vekili; azilin söz konusu olmadığını, davacının vekillikten çekilmesinin haksız olduğunu bildiripdavanın reddine karar verilmesi istemiştir. Mahkemece; davacı avukata gönderilen ihtarnamenin azil niteliğinde olmadığı, işi bitirmeyenavukatın ücrete hak kazanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur. Yerel Mahkemece; önceki karardaki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş,direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen vekalet sözleşmesiuyarınca, davacı avukatın vekillikten istifa etmesinin haklı nedene dayalı olup olmadığı ve avukatlıkücretine hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere; mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 390. maddesine göre, vekilin sorumluluğuumumi surette işçinin sorumluluğuna ait hükümlere tabi olup; vekil, vekalet görevini iyi bir surette ifaile yükümlüdür. Bu hükümdeki “iyi bir suretle ifa” söz dizininin, mehaz İsviçre Borçlar Kanunu’nun398/2. maddesindeki ifadeye uygun olarakşeklinde anlaşılması gerekir. Buna göre, vekil, vekalet görevini ifa ederken müvekkiline sadakat (bağlılık) göstermekle ve vekaletinkonusunu oluşturan işi özenle yapmakla yükümlüdür. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 506. maddesinde ise vekilin sorumluluğunun genel olarak işçininsorumluluğuna tabi olduğuna ilişkin düzenleme yerine, maddenin ikinci fıkrasında vekilin vekaletsözleşmesinden doğan sorumluluğuna özgü bir düzenleme yapılmış ve “vekil üstlendiği iş vehizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür”hükmü getirilmiştir. Vekalet sözleşmesinin, hizmetle ilgili diğer sözleşmelere oranla, çok daha sıkı bir şekilde karşılıklıgüvene dayalı olduğu öğreti ve uygulamada ittifakla benimsenmektedir. Vekalet ilişkisinin kurulmuşolması, karşılıklı güven unsurunun vekalet sözleşmesinin kurulması aşamasında her iki taraf yönündenmevcut olmasıyla mümkündür ve bunun o aşamada varlığının göstergesidir. Ne var ki, vekaletsözleşmesinin niteliği gereğince, bu unsur, sözleşmenin devamı süresince de varlığını korumalıdır. Eğer, başlangıçta mevcut olan karşılıklı güven, sözleşme süresi içerisinde gerçekleşen olgulardandolayı bir taraf yönünden haklı olarak zedelenir veya ortadan kalkarsa, o taraf sözleşmeyi her zamanfeshedebilir. Bu ilke, Borçlar Kanunu’nun 396/1. maddesinde, “Vekaletten azil ve ondan istifa herzaman caizdir” şeklinde ifade edilmiştir. Aynı ilke 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 512.maddesinde de belirtilmiştir. ‘Karşılıklı güven’ kavramının, her iki tarafın vekalet sözleşmesi çerçevesinde gerçekleşen ilişkilerinde‘karşılıklı saygı’ unsurunun varlığını evleviyetle içereceği ve gerektireceği açıktır. Öte yandan 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 174. maddesi, davaya vekalette azil veya istifaya,bunların haklı nedenlere dayalı olup olmamasına göre değişen, farklı sonuçlar bağlamaktadır. Anılanmadde uyarınca üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücretisteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Avukatın haksız azli halinde ücretin tamamıverilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. 1136 Sayılı Kanunun 174. maddesine göre avukat haklı bir nedenle azledildiği takdirde ücrete hakkazanamaz ise de haksız azil halinde, anılan madde uyarınca avukatlık ücretinin tamamının ödenmesigerekir. Haksız azledilen vekilin avukatlık ücreti, ücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücretintamamıdır. Bunun yanında, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164. maddesinin son fıkrasında yer alan “Avukatla işsahibi arasında aksi yazılı sözleşme bulunmadıkça tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecekavukatlık ücreti avukata aittir.” hükmü 4667 sayılı Kanunla değiştirilerek “Dava sonunda, kararlatarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir.” hükmü getirilmiştir. Avukatlık Kanunu’nun 164 üncü maddesinin son fıkrasında yapılan değişiklik ile daha önce avukatla işsahibi (müvekkil) arasında aksi yazılı sözleşme hükmü bulunması halini içeren istisnai durum ortadankaldırılarak her halükarda mahkemenin tarife kararına istinaden haksız çıkan tarafa yükletilecekvekalet ücretinin diğer taraf avukatına ait olduğu hükme bağlanmıştır. Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında düzenlenenücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin, sadece “A… Yazılım Paz. Ve Tic. Ltd. Şti” aleyhine açılacakakdin ifası davası işi için olduğu, bu işle ilgili olsa dahi bundan doğacak herhangi bir başka işikapsamına almayacağı, bu işle ilgili uyuşmazlıklar ve kovuşturma işlemi çıkması halinde avukata ayrıcaücret ödenmesi gerekeceği kararlaştırılmıştır. Bu durumda avukata verilen işin sadece mezkûraçılacak davaya ait olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Buna göre verilen iş, icra safhasını kapsamadığınıkabul etmek gerekir. Ayrıca davalı taraf davacı avukatı azletmemiş gönderdiği ihbarname ile sadeceaçılan dava dolayısıyla icra takibi yapmamasını istemiştir. Davacıya gönderilen ihtar azil mahiyetindedeğildir. Davacı avukatın davalı namına takip ettiği davada tüm yasa yolları tüketilip henüz kararkesinleşmeden vekillikten istifası haksız bir istifadır. Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesine göre de üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez. Bunedenlerle, mahkemece davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu HukukGenel Kurulu’nun çoğunluğunca benimsenmiştir. O halde, Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğunca usul ve yasaya uygun olduğu benimsenen direnmekararının onanması gerekmiştir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyelerce; Özel Daire bozmagerekçelerinin yerinde olduğu, davacı avukatın ilamın icrasına ilişkin yetkisinin elinden alınmasınınaynı zamanda ahzu kabz yetkisinden azil niteliğinde bulunduğu, aksi düşünülse bile bu davranışındavacı yönünden güven ilişkisini sarsıcı nitelikte ve haklı istifa nedeni olduğu, yerel mahkemenindirenme kararının bu nedenle usul ve yasaya uygun olmadığı ileri sürülmüş ise de Hukuk GenelKurulu’nun çoğunluğunca bu görüş benimsenmemiştir. Sonuç: Davacının temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerleONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahalolmadığına, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenenGeçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere18.09.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.