Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13659 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12567 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : BODRUM 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 17/06/2010NUMARASI : 2010/95-2010/552Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı Hazine, dava konusu 14 parsel sayılı taşınmazın kısmen kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, tapunun iptal ve terkini ile elatmanın önlenmesini istemiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; "dosya içeriğinden, toplanan delillerden, çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 25.06.1970 tarihinde yapıldığı, 26.02.1971 tarihinde kesinleştiği gözetildiğinde dava tarihine kadar 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği" gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Asıl ve birleşen dava; çekişme konusu taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal, sicil kaydının kütükten terkini ve elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkin olup, mahkemece; 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde 5841 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik gözetilmek suretiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.Öte yandan, birleşen dava yönünden, dava konusu yerin belirlenen kıyı-kenar çizgisine göre kıyı içinde kalmadığı belirlenmekle, davacının birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının tümü ile asıl davaya yönelik öteki temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Ancak, asıl dava yönünden hemen belirtilmelidir ki, bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olupta, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme kararı gereğince davayı kaybederse davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır. (Baki Kuru, Hukuk Usulü Mahakemeleri 5. Cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10. HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.05.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı Hazine, temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Hal böyle olunca, somut olayda asıl davada mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli bölümün 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda bulunduğu ve dava tarihinde davacı Hazine’nin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken, aksine yazılı düşüncelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı Hazine’nin yukarıda değinilen yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.