MAHKEMESİ : AKÇAABAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/05/2009NUMARASI : 2008/409-2009/181Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalıların kayden malik olduğu 734 parsel sayılı taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile tapudan terkinine karar verilmesini istemiştir.Davalılar, davetiye tebliğine rağmen duruşmalara katılmadıkları gibi davaya yanıtta vermediklerinden, yargılama yokluklarında yürütülmüştür.Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin Hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine, yargılama giderlerinden davacı yanın sorumlu tutulmasına ve harç alınmasına yer olmadığına karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapunun iptali, taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini istemine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Çekişmeli 734 parsel sayılı taşınmazın, 90 nolu kadastral parselin ifrazından oluştuğu ve intikal yoluyla davalılar adına tescil edildiği, kadastral parselin tapulama tutanağının 02/12/1953 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 30/07/2008 tarihinde açıldığı kayden sabittir.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı Hazine vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerinde değildir, reddine, Ancak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.5.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Taşınmazın kkıyı kenar çizgisi kapsamında kalması halinde davacı hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca, yerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla mahallinde keşifeyapılarak tarafları bağlayıcı nitelikteki kıyı-kenar çizgisinin 28/11/1997 gün, 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda belirlenmesi,böylece çekişmeli 734 parselin tamamının veya bir bölümünün tanımı 3621 sayılı Yasanın 4. Maddesinde yapılan kıyıda kalıp kalmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve daha sonra tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin hüküm altına alınması gerekirken değinilen husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı Hazinenin, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.