Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, el atmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, yıkım isteğinin reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeli taşınmazın öncesini 352 ada 16 parsel sayılı kadastral parselin teşkil ettiği, anılan parselin paylı mülkiyet üzere olup, bir çok paydaşının bulunduğu ve paydaşlar arasında taşınmazın kullanımı açısından fiili bir durum yaratılmadığı gibi, harici bir takbimin de bulunmadığı, davalının taşınmazın paydaşı olan dava dışı kişiden, B.K. 213 maddesi hükmü uyarınca Mersin 2. Noterliği’nce düzenlenen 22.05.1983 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile pay satın aldığı ve buna dayalı olarak üzerine değişik nitelikte yapılan inşa ettiği ve daha sonradan imar uygulamasına tabi tutulduğu ve üzerinde yapılar bulunan bölümün 1 nolu imar porseli olarak davacıya özgülendiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz’ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.’nın 684. Maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın1605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı imar yasasının 18. Maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parselinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedellerin ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davacı açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü “özel yasa" ile kısıtlanmıştır.2981 Sayılı Yasanın 3290 Sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılmaz. İşte bu nedenle yukarıda denildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.Somut olaya gelince, mahkemece muhtesatın kaim değerleri belirlenerek, davalıya dönmek üzere depo edilmesi yönünde davacıya süre verildiği, davacının bedel ödemeyeceğini bildirmesi üzerine yıkım isteğinin reddine ve el atmanın önlenmesine karar verildiği görülmektedir.Oysa, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde kaim değerin ödenmesi keyfiyetinin el atma isteklerini de kapsayacağı tartışmasızdır.Öyleyse, davacı tarafından kaim değer ödenmeyeceği bildirildiğine göre, el atmanın önlenmesi isteğinin de reddine ve davanın kamusal tasarruf olan imar şuyulandırması nedeniyle açıldığı, davanın açılmasına davalının sebebiyet vermediği gözetilerek yargılama giderlerinin de davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.Davalı, tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’un 428. Maddesi gereğince <KARAR>BOZULMASINA<KARAR>, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.12.2010 tarihide oybirliğiyle karar verildi.