MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/05/2010NUMARASI : 2009/338-2010/175Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakan A. Ç.'ın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 212 parseldeki 1 nolu bağımsız bölümün 10/26 payını davalı oğlu Z., kalan 16/26 payın da davalı oğlu H.'a, 1 parseldeki 1/6 payını davalı torunu Ç..'e, 1/6 payında davalı gelini S.'ye satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalı S.. yönünden davanın husumetten reddine, diğer davalılar yönünden temliki işlemlerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı ve davalılar Z. ve H.. ile davalı Ç.. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil veya tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davalı S.. yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillere göre, tarafların miras bırakanı A.. Ç..’ın çekişme konusu 212parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümdeki paylarını davalı oğulları Z.. ve Hasan’a, 1 parseldeki paylarını da davalı torunu Ç.. ve davalı gelini S.’ye satış suretiyle devrettiği kayden sabittir. Davacılar, temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmışlar; davalılar ise miras bırakanın, tüm mirasçılarına taşınmazlar verdiğini, paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, muvazaa bulunmadığını savunmuşlardır. Mahkemece, davalı S..’nin çekişmeli 1 parsel sayılı taşınmazdaki payını dava açılmadan önce 3. kişiye satmış olduğu gözetilerek aleyhine açılan davanın husumetten reddine karar verilmiş olmasında ve lehine avukatlık ücreti takdirinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine;Diğer davalıların temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda, tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapıldığı yönündeki savunma yönünden, uyuşmazlığı çözecek nitelikte bir araştırma yapıldığını söyleme imkânı yoktur.Hal böyle olunca, toplanan ve toplanacak olan tüm deliller yukarıdaki ilkeler uyarınca değerlendirilerek miras bırakanın gerçek iradesinin ve amacının bir başka anlatımla, denkleştirme amacıylamı hareket ettiği, yoksa mal kaçırmayı mı amaçladığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davalıların, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.