Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13547 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12972 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : ÜNYE 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/03/2010NUMARASI : 2007/105-2010/152Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı A.'in miras bırakanı babası M.'i kandırarak adına kayıtlı çekişme konusu taşınmazları kendisinin ve diğer davalının üzerine devrini sağladıklarını, kendisinin de hakkının olduğunu ileri sürerek, kayıtların iptali ile payı oranında adlarına tescilini istemiştir.Davalı A., çekişmeli 190 parsel sayılı taşınmazın muris ile ilgisi olmadığını, diğer taşınmazları da bedelini ödeyerek satın aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. D. ise, cevap vermemiştir.Mahkemece, işlemlerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı A. T. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazların bir kısmının tarafların miras bırakanına ait iken satış suretiyle davalılara temlik edildiği, bir kısmının ise tapulama suretiyle davalılar adına tespit görüp, tescil edildiği, bir kısım taşınmazların ise dava dışı kişilerden edinilip adlarına tescil edildiği anlaşılmaktadır.Davacı, işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; tarafların miras bırakanı Mehmet'in 1990 tarihinde öldüğü, sağlığında 27.3.1978 tarihinde adına kayıtlı çekişme konusu olan 2382, 2453, 2467, 2470 ve 2489 parsel sayılı taşınmazlarını satış suretiyle davalılara eşit paylarla devrettiği, çekişmeli 190 sayılı parselin muris ile bir ilgisinin bulunmadığı, 3.kişi adına kayıtlı iken davalıların edindiği, 2471 ve 2472 parsellerin ise senetsizden davalılar adına tespit görüp 20.9.1997 tarihinde kesinleşen tapulama tutanakları esas alınarak davalılar adına tescil edildiği, 2359 ve 2469 parselleri ise murisin ölümü ile mirasçılar adına intikâl suretiyle tescillerinin yapıldığı dosya kapsamı ile sabittir. 2359 ve 2469 parseller yönünden, miras bırakan tarafından yapılmış bir işlem bulunmadığı; 190 parselin ise davalılarca 3.kişilerden satın alınmak suretiyle davalılar adına kayıt oluştuğu anlaşılmakla, mahkemece bu parseller açısından davanın reddedilmesi doğrudur.Dava konusu edilen 2382, 2453, 2470, 2467, 2489 parseller yönünden ise; taşınmazların miras bırakan M. adına kayıtlı iken 27.3.1978 tarihinde davalı oğullarına satış suretiyle temlik ettiği, akitte gösterilen değer ile gerçek değerleri arasında aşırı fark olduğu, murisin satmaya ihtiyacının bulunmadığı, murisin ölene kadar davalı A. ile kaldığı, işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu mahkemece belirlenmek ve benimsenmek suretiyle bu taşınmazlar yönünden davanın kabul edilmesinde de bir isabetsizlik yoktur. Davalı A.'in bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Davalı A.'in diğer temyiz itirazlarına gelince; çekişme konusu .. ve .. parsellerin, senetsizden murisin zilyetliğinde iken haricen davalılara satması sonucunda davalılar adına 20.9.1977 tarihinde tapulama ile tescil edildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, tapusuz taşınmazların teslimi ile mülkiyetin, alan kişiye geçtiği; muris muvazaası iddiasının ancak miras bırakanın adına kayıtlı taşınmazı temlik etmesi durumunda dinlenebileceği, gözetildiğinde 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur. Hal böyle olunca, çekişmeli 2471 ve 2472 parsel sayılı taşınmazların öncesinin tapusuz olduğu, bu tür taşınmazların satış ve bağışlanmasına ilişkin sözleşmelerin herhangi bir şekle tabi bulunmadığı ve 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri olmadığı gözetilerek, bu taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalının, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.