MAHKEMESİ : MİLAS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 08/06/2009NUMARASI : 2008/92-2009/284Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, adına kayıtlı 704 parsel sayılı taşınmazı 4070 Sayılı Yasanın 7.maddesine göre doğrudan satış suretiyle 89.100.-YTL. Bedelle davalı şirkete temlik edildiğini, ancak anılan yasaya göre taşınmazın doğrudan tüzel kişilere satışının yapılmasının mümkün olmadığının anlaşıldığını, tescilin yolsuz olduğunu ileri sürerek, tapunun iptal ve tescilini istemiştir.Davalı, çekişmeli taşınmazı iyiniyetle satın aldığını, balık üretim tesisi kurduğunu, tesislerin taşınmazın değerinden çok fazla olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacı iddiası sabit görülmeyerek, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, dava konusu 704 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına kayıtlı iken 4070 Sayılı Yasanın 7.maddesi hükmü gereğince 89.100.-YTL. Bedelle davalı şirkete satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı, davalının 4070 Sayılı Yasada öngörülen koşulları taşımadığını, tüzel kişilere satış yapılmasının mümkün olmadığını yapılan temlikin hukuki dayanağının bulunmadığını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Hemen belirtilmelidir ki, 4070 Sayılı Yasanın amir hükümlerinde Hazineye ait arazilerin ne şekilde ve kimlere satılabileceği açıkça belirtilmiş olup, 5, 6 ve 7.maddelerinde ise gerçek kişilere yapılacak satışlardaki aranan koşullar açıklanmış, tüzel kişilere Hazine mallarının satışına ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi yasanın çıkış gayesinin "topraksız veya yeterli toprağı olmayan kişilerin mülk edinebilmelerine" olanak tanımak amacına yönelik olduğu açıktır.Diğer taraftan, tapu sicillerinin tutulması prensiplere bağlı olup, bunlardan biri Türk Medeni Kanununun 1020. Maddesinde öngörülen alenilik, diğerleri de Türk Medeni Kanununun 1021 ve 1022.maddelerinde açıklanan tescilin etkileri ve hukuki sonuçları ve güvenilirliği, 1007 maddesinde açıklanan Hazinenin kusursuz sorumluluk ilkesi sonuncusu ise sicilin geçerli bir hukuki dayanağının bulunması ve illetten mücerret bulunmaması durumudur.Anılan, ilkeler ve yukarıda açıklanan yasa hükümleri gözetildiğinde, davalı şirket adına oluşan sicilin korunması gerekli yasal bir dayanağının bulunduğu söylenemeyeceğinden sicilin Türk Medeni Kanununun 1025.maddesine göre yolsuz tecsil niteliğinde bulunduğu sabittir. Mahkemece, her nekadar Türk Medeni Kanununun 2.maddesi hükmü uyarınca temlikin iyiniyetli olduğundan sözedilerek dava reddedilmişse de, davalının yalnızca objektif iyiniyetli olması yeterli olmayıp, aynı yasanın 3.maddesinde öngörülen subjektif iyiniyetinde varolması gerekeceği kuşkusuzdur. Zira, kanunu bilmemek mazeret sayılmaz hükmü karşısında, Türk Medeni Kanununun 2.maddesinin uygulanmasına da yasal olanak yoktur.Öte yandan, davalının dava konusu taşınmazın satış bedeli ile üzerine yapılan muhdesattan kaynaklanan varsa sair haklarını da ayrı bir dava konusu edebileceği tartışmasızdır.Hal böyle olunca; davalıya yapılan temlikin dayanağını oluşturan 4070 Sayılı Yasanın koşullarının davalı yönünden varolmadığı bu nedenle tescilin hukuki dayanaktan yoksun hale geldiği gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.