MAHKEMESİ : AKŞEHİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/08/2009NUMARASI : 2007/165-2008/549Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalının malik olduğu 17300 m2 miktarlı 49 parsel sayılı taşınmazın 13700 m2 lik bölümünün kıyı- kenar çizgisi içerisinde kaldığını, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek tapunun iptal ve terkini isteğinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişmeli taşınmazın 2200 m2 lik bölümünün keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığının belirlendiği gerekçesiyle bu bölümün tapusunun iptali ile kıyı olarak terkinine fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Asıl ve birleşen davalar, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve terkin isteklerine ilişkindir.Mahkemece, çekişmeli taşınmazların kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bölümleri yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalı, kabul kapsamına giren bölüm yönünden temyiz etmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitlerinin 11.9.1980 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 22.12.1999 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her nekadar, çekişmeli taşınmazların kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümlerinin devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 11.09.1980 ile davaların açıldığı tarihler arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Hal böyle olunca; her dava açıldığı tarihdeki koşullara tabi olup, dava tarihi itibari ile davacının davasında haklı olduğu ve yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerektiğinin gözardı edilmemek koşuluyla yukarıda belirtilen eldeki davalara da uygulanması gereğine değinen yasal düzenlemeler gözetilerek davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.