MAHKEMESİ : SİLİFKE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 04/12/2008NUMARASI : 2006/208-2008/416Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalılar adına tapuda kayıtlı 1179 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisinden sonra gelen 10 m’lik sahil şeridi içerisinde kaldığını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi ve sahil şeridi içerisinde kalan bölümlerin tapusunun iptali ile kıyı olarak terkinine karar verilmesini istemiştir.Davalılardan M.., davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı M. T.. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal, taşınmazın sicil kaydının bir bölümünün kütükten terkini isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın 1967 tarihinde kesinleşen genel kadastro sırasında şahıslar adına tespit edilerek çap kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.Davacı Hazine, taşınmazın bir bölümünün sahil şeridinde ve kıyı kenar çizgisine göre 3621 sayılı yasanın 4.maddesinde tanımı yapılan kıyıda kaldığını iddia ederek eldeki davayı açmış ve mahkemece kabul kapsamına alınan bölümün 28.11.1997 tarih ve 5/3 sayılı İnançları Birleştirme kararında öngörülen şekilde bir kıyı kenar çizgisi belirlenmeksizin delil olarak kabul edilmesi gerekli idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi esas alınarak davanın kabulü cihetine gidilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, yargılama devam ederken 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren ve 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesi hükmüne bir takım ilaveler getiren 5841 sayılı yasada taşınmazın niteliği ve tarafların gerçek veya tüzel kişi olduğuna bakılmaksızın kadastro öncesi nedenlere dayalı olarak kesin hüküm halini almamış davalarda 12/3 maddesindeki hak düşürücü süre ile ilgili düzenlemenin eldeki davalarda da uygulanacağı öngörülmüştür.Somut olayda, çekişmeli yerle ilgili olarak yapılan kadastro tespitinin 1967 yılında kesinleştiği, davanın ise 29.05.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde yukarıda değinilen yasal düzenlemede öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir.Bilindiği üzere, hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup, davada bulunmaması gerekli olumsuz dava şartlarındandır ve mahkemece re'sen gözetilmesi gerekli bir kuraldır.O halde, mahkemece 5841 sayılı yasa hükümleri göz ardı edilerek davanın kabul edilmiş olması doğru olmadığı gibi, tapu iptal ve tescil davalarının tüm kayıt malikleri aleyhine açılması zorunludur. Oysa taşınmazda paydaş olan bazı maliklere husumet tevcih edilmeden ve böylece taraf teşkili sağlanmadan yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması da isabetsizdir.Hal böyle olunca, her dava açıldığı tarihdeki koşullara tabi olup, dava tarihi itibari ile davacının davasında haklı olduğu ve yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerektiğinin gözardı edilmek koşuluyla yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetilerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi bakımından hüküm bozulmalıdır.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.