Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 135 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 782 - Esas Yıl 2011





Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.04.2010 gün ve 2009/452 E., 2010/188 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 27.10.2010 gün ve 2010/4424-5824 K. sayılı ilamı ile;(...Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine ve 19.07.1999 tarihli yazılı sözleşmeye dayalı olarak açılmış olup; gecikme tazminatı kapsamında olan kira tazminatı alacağının davalı şirketten tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile toplam 22.774,02 TL gecikme tazminatının davalıdan alınarak davacılara verilmesine; fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş ve verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.Mahkemece verilen 2005/52 Esas ve 2006/175 Karar sayılı önceki hüküm; davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 17.10.2007 tarih, 2006/5624 Esas ve 2007/6390 Karar sayılı ilâmı ile ilâmda gösterilen sebeplerle bozulmuş ve mahkemece bozma ilâmına uyulmuştur. 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için bu kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü meydana gelir. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu durum, mahkemeye hükmüne uyduğu Yargıtay bozma ilâmındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir. Somut olayda usuli kazanılmış hakkın istisnaları sözkonusu değildir. Bozma ilâmına uyulmakla taraflar yararına kazanılmış hak oluştuğundan mahkemece, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmesi zorunludur. Oysa mahkemece, Dairemizin bozma ilâmına uyulduğu halde bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Bu hukuksal nedenle kararın bozulması gerekmiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, davacıların miras bırakanı ile dava dışı Necati S.arasındaki, Üsküdar 9. Noterliği’nce düzenlenen 24.02.1999 tarihli “düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi” ile dava dışı Necati S. ve davalı şirket arasında yapılan 19.07.1999 tarihli adî yazılı sözleşmeye dayalı olarak açılmış olup; gecikme tazminatı kapsamında olan kira tazminatı alacağının davalı şirketten tahsili istemine ilişkindir. Davacılar, murisleri ile dava dışı Necati S. arasında 24.02.1999 tarihinde düzenlenen “Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” ile, müteahhidin, murisin de payının bulunduğu 773 Ada, 32 parselde bina yapacağının, sözleşmenin 10.maddesine göre C Blok 1,3,4 numaralı daireler ile B Blok 3,4,6 ve 8 numaralı dairelerin murislerine ait olacağının, sözleşmenin 1.maddesine göre 4 ay içerisinde taşınmazın inşaat ruhsatının müteahhit tarafından alınacağının, 2.maddesine göre ise, inşaat süresinin temel üstü ruhsat alım tarihinden itibaren 24 ay olduğunun, kararlaştırıldığını; 19.07.1999 tarihinde dava Dışı yüklenici Necati S. ile davalı şirket arasında düzenlenen “Protokol ve Taahhütname” başlıklı belge ile bina yapım işinin davalı şirkete devredildiğini; bu devre davacıların ve diğer mirasçılarının muvafakat verdiklerini; 19.07.1999 tarihli bu sözleşme gereğince murise 24 aylık süreyi aşmamak üzere her ay için 4.000. DM kira bedeli ödeneceğinin kararlaştırıldığını, toplam 96.000.DM ödenmesi gerekirken, toplam 48.000.DM ödendiğini, bakiye 48.000.DM’ın ödenmediğini, müvekkillerinden Nesibe A.’ın 6/24, Betül A.’ın 3/24, Ayhan A.’ın da 3/24 payı olduğunu, davalının sözleşmede yer alan teslim süresinden çok sonra 29.12.2003 tarihinde B Blok 8 nolu daire hariç diğer daireleri teslim ettiğini, 29.12.2003 tarihinde yapılan anlaşmayla B Blok 8 nolu daireyi 2004 yılı Ağustos ayında teslim etmesi gerekirken, halen teslim etmediğini, 24.6.2001 tarihinde dairelerin tamamlanmış olarak teslim edilmesi gerektiğini, 6 dairenin 29.12.2003 tarihinde yani 30 ay gecikme ile teslim edildiğini, 1 daire için ise dava tarihi itibari ile 45 aylık gecikme söz konusu olduğunu, müvekkillerinin sözleşmeyi feshetmeden, geç teslimden kaynaklanan olumlu zararı istediklerini, her bir dairenin aylık kira gelirinin 350.YTL olduğunu, ifadeyle ödenmesi yüklenilen aylık 4.000 DM’den, ödenmeyen 12 aylık kira bedelinden miras paylarına düşen miktarın ödetilmesi ve yüklenici-davalının teslimde temerrüdü sebebiyle altı adet dairenin teslim edildiği 29.12.2003 tarihine kadar, 24.06.2001 tarihinden itibaren 30 aylık ve B Blok 8 nolu daire için de teslimi gereken tarihten itibaren 45 aylık kira tazminatından paylarına düşen, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000.YTL ve 2.000.DM (14.11.2005 tarihli ıslah dilekçesi ile de 14.676.YTL ve 24.000.DM.) alacağın davalıdan tahsili ile Nesibe A.’a 6/24, Ayhan A.’a 3/24, Betül A.’a 3/24 oranında pay verilmesi istemişlerdir.Davalı vekili, 24.2.1999 tarihinde davacıların müşterek varisi Ali Kemal A. ve ortakları arasında “Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” yapıldığını, 15.07.2001 tarihinde bu sözleşmenin müvekkiline temlik edildiğini, sözleşme yapıldıktan sonra arsa sahiplerinin sözleşmenin 5. ve 6. maddesinde gerekli vekaletnameleri vermedikleri için inşaat ruhsatının belirtilen süre içerisinde alınamadığını, ayrıca sözleşme düzenlendikten sonra olan deprem nedeniyle ruhsatlar ve ruhsata bağlı inşaat faaliyetlerinin 1,5-2 yıl süreyle durdurulduğunu, dairelerin 29.12.2003 tarihinde teslim edildiğini, ilk müteahhit olan Necati S.’ın sadece 48.000.DM ödemediğini, A.Kemal A. imzalı 25.03.1999 tarihli belgeden 48.000.DM daha ödeme yapıldığının anlaşıldığını, davacılar ile müvekkil şirket arasında 29.12.2003 tarihinde yapılan protokol ile B blok 8 nolu daire dışında bütün dairelerin teslim edildiğini, davacıların sadece B Blok 8 nolu daireden dolayı aylık 250.YTL kira isteyebileceklerini, davacıların murisinin (7) adet dairesi olmadığını, (3) adet dairesi olduğunu, (7) adet dairenin A.Kemal A. ile birlikte 4 tane daha maliki olduğunu (E.Torun, M.Yılmaz, R.Yılmaz, M.Aloğlu) belirterek davanın reddini savunmuştur.Yerel mahkemenin davanın kabulüne, davacıların miras payları oranında alacağın tahsili ile davacılara ödenmesine, ilişkin ilk kararı davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; sözleşme hükümlerine göre, tazminat istenilen (7) adet bağımsız bölümün tamamının davacıların murisine ait olduğunun kesin olarak belirlenmesi gerektiği; davalı tarafça sunulan 25.03.1999 tarihli belge aslının istenerek ödeme konusunda değerlendirilmesi; 19.12.2003 tarihli “protokol” başlıklı, doğruluğu davacılarca kabul edilen belgeye göre (B) bloktaki (8) numaralı bağımsız bölüm için 250.YTL. kira bedeli üzerinden alacağın hesaplanması; kabule göre de, olumlu zararın (YTL) üzerinden hükmedilmesi; HUMK’nın 417. maddesi hükmü gereğince yargılama giderinin red ve kabul oranına göre taraflar arasında paylaştırılması, gereğine işaretle bozulmuştur.Bu bozma ilamına yerel mahkemece uyulmuş; yapılan araştırmalar sonucunda, davanın kısmen kabulüne, miras payları oranında hükmedilen alacağın davacılara ödenmesine, karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine bu karar, Özel Dairece; metni aynen yukarıda başlık bölümünde yer aldığı üzere, hükmüne uyulduğu halde bozma gereklerinin yerine getirilmediğine işaretle bozulmuştur.Mahkemece, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiği, gerekçesiyle önceki kararda direnilmiş; hükmü davalı vekili, temyize getirmiştir.İlk karar, bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece, Özel Daire’nin ilk bozma kararına uyulduğu halde, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilip getirilmediği noktasında toplanmaktadır.Ne var ki, Hukuk Genel Kurulunca uyuşmazlığın çözümüne geçilmezden evvel, davacıların aktif dava ehliyetlerinin bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp; tartışılmıştır.Ön sorunu oluşturan olgu şu şekildedir:Davacılar, murisleri Ali Kemal A.’nın paydaşlarından olduğu 773 ada 32 parsel nolu taşınmaz üzerinde bina yapılması için 24.02.1999 tarihinde “Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” imzaladığını, sözleşme gereğince murislerine (7) adet bağımsız bölüm düştüğünü, bağımsız bölümlerin geç tesliminden dolayı miras payları oranında gecikme tazminatı istemişlerdir.Davacıların murisi Ali Kemal A.’nın 06.06.2000 tarihinde öldüğü geriye davacılardan başka –dava dışı- Hatice, Günay, Bekir ve Fatma’nın da mirasçı olduğu, ancak bu kişilerin davada yer almadıkları gibi herhangi bir vekaletlerinin veya davaya açık muvafakatlerinin de bulunmadığı veraset belgesi ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.İlkin, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun:“Mirasçılar Tarafından” başlıklı 599.maddesi:“Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.Atanmış mirasçılar da mirası, mirasbırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler.” “Miras Ortaklığı” başlıklı 640.maddesi:“Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil yada yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır.Bir mirasçı ödemeden aciz halinde ise, mirasın açılması üzerine diğer mirasçılar, haklarının korunması için gerekli önlemlerin gecikmeksizin alınmasını sulh mahkemesinden isteyebilirler”.“Elbirliği Mülkiyetinin Paylı Mülkiyete Dönüştürülmesi” başlıklı 644.maddesi: “Bir mirasçı, terekeye dahil malların tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde bulunduğu takdirde sulh hakimi, diğer mirasçılara çağrıda bulunarak belirleyeceği süre içinde varsa itirazlarını bildirmeye davet eder.Elbirliği mülkiyetinin devamını haklı kılacak bir itiraz ileri sürülmediği veya mirasçılardan biri belirlenen süre içinde paylaşma davası açmadığı takdirde, istem konusu mal üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine karar verilir. Terekeye dahil diğer hakların ve alacakların paylar oranında bölünmesi hususunda da yukarıdaki hükümler uygulanır.”“Elbirliği Mülkiyetinin Kaynakları ve Niteliği” başlıklı 701.maddesi:“Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.”hükümlerini içermektedir.Bu düzenlemeler göstermektedir ki, miras ortaklığı mirasın tümü üzerinde söz konusu olduğundan, tereke payları ayrılmaksızın ortaklığa dahil olan mirasçılara aittir. Tereke üzerinde ortaklık devam ettiği sürece, mirasçıların somut ve bağımsız payları mevcut değildir.Miras ortaklığını oluşturan mirasçılar, terekedeki malvarlığı değerleri üzerinde elbirliği halinde mülkiyet hükümleri gereğince malik oldukları için, kural olarak tek başlarına veya birkaçı birlikte hareketle terekeye dahil hakkın biri üzerinde tasarrufta bulunamazlar.Hal böyle olunca, tüm mirasçıların terekeye dahil olan bir hak veya malın terekeye iadesi için birlikte dava açmaları veya hazır olmayanların usulüne uygun şekilde vekaletname ibraz etmeleri veya TMK’nun 640.maddesi gereğince miras ortaklığına temsilci atanması gerekir.Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.12.1986 tarih ve 1985/11-820 E., 1986/1177 sayılı kararında da bu ilke benimsenmiştir.Anılan karardan sonra 4721 sayılı Kanunun (TMK) 644.maddesi ile getirilen diğer bir yol ise, iştirak halindeki mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürülmesidir.Buna göre, mirasçılar ya yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde ortak hareket edecek ya da iştirak halinde mülkiyeti, müşterek mülkiyete dönüştüreceklerdir.Aksi halde, mirasçıların terekeye dahil bir hak veya mal hakkında kendi paylarına düşen kısım için tek başlarına dava açmaları olanaklı değildir. Şayet böyle bir dava açılmış ise, davanın esasa girilmeden aktif dava ehliyeti yokluğundan reddi gerekir.Bu emredici kanun hükümlerine göre kural olarak, söz konusu alacak hakları ancak bütün alacaklıların birlikte hareket etmesiyle borçludan talep edilebilir.Ne var ki kural, mirasçıların hep birlikte hareket etmeleri olmakla beraber, ortaklığı oluşturan mirasçılar arasında terekenin paylaşımı konusunda usulüne uygun düzenlenmiş bir taksim sözleşmesi bulunuyor ise, bu durumda, diğer mirasçıların katılımı aranmaksızın paylaşım sonucu mal/hak kendisine düşen mirasçı tek başına –veya diğer mirasçılar ile birlikte- dava açabilirler. Eş söyleyişle, mirasçılar arasında terekenin paylaşımı konusunda taksim sözleşmesi olması halinde mirasçıların her birinin kendi hakkı/alacağı için tek başına dava açmasında bir sakınca bulunmamaktadır.Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:Davacılar, dava dilekçesinde, murisleri tarafından yapılan “Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” sonucu murislerine (7) adet bağımsız bölüm düştüğünü ileri sürerek bu bağımsız bölümlerin geç tesliminden dolayı gecikme tazminatı istemişler; ancak yargılamada, murislerine ait bağımsız bölümlerin mirasçılar arasında paylaşıldığını, kendilerine (3) adet bağımsız bölüm düştüğünü ileri sürerek taleplerini bu şekilde daraltmışlardır.Mahkemece de, davacılara (3) adet bağımsız bölümün kaldığı gerekçesiyle; (3) adet bağımsız bölüm yönünden gecikme tazminatı hesaplanarak, davacıların miras payları oranında alacağın tahsiline karar verilmiştir.Davacılar, muristen kalan bağımsız bölümlerin mirasçılar arasında taksim edildiğini, paylaşım sonucu (3) adet bağımsız bölümün kendilerine düştüğünü, ileri sürmüş iseler de mahkemece bu yöndeki iddianın kanıtlanmasına olanak tanınmamıştır.Şu hale göre, mahkemece yapılacak iş; murisin terekesinin mirasçılar arasında taksim edilip edilmediği hususunun kanıtlanması için taraflara olanak ve süre tanınması olmalı; sonuçta da tüm deliller toplanıp, birlikte değerlendirilerek, taksim sonucu nizalı yerler davacılara kalmış ise işin esası incelenerek karar verilmeli, taksim yoksa mirasçılardan birkaçı kendi payları için dava açamayacaklarından ve terekenin tüm hakları için dava açmadıklarından terekeye temsilci de atanamayacağından davanın reddine karar verilmelidir. Bu gerekler yerine getirilmeden eksik araştırma ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Sonuç itibariyle, ön sorunun kabulü ile diğer hususlar incelenmeksizin direnme kararının, yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle bozulması gerekir.SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 14.03.2012 gününde yapılan ikinci görüşmede gerekçede oyçokluğu, sonucunda (değişik bozmada) oybirliğiyle karar verildi.