Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13448 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12447 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : LAPSEKİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 07/07/2010NUMARASI : 2010/61-2010/80Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı adına kayıtlı olan 328 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 35 m2 lik kısmı ile tapu dışı olup davalı tarafından kullanılan 18.50 m2 bölümün kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürüp, tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, Dairece; “...Her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olup, açıldığı tarihte davasında haklı olan davacının yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu olmayacağı, aksine davalı tarafın sorumlu tutulması gerekeceği, ayrıca belirtilen yasal düzenlemeler gözetilerek tapu iptali davasının hak düşürücü süreden dolayı reddine ve buna bağlı olarak da çap kaydı kapsamındaki alanla ilgili diğer istemlerin de reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerektiği, 328 ada 1 parsel sınırları dışındaki çekişmeli 18.50 m²'lik yer bakımından hüküm kurulmamış olmasının, davacı hazinenin temyizi olmadığından bozma nedeni yapılmadığı ” gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararı doğrultusunda; 25.02.2009 tarihinde kabul edilen, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü gereğince, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması sebebi ile davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, Reddine. Ancak, Dairece; dava tarihi itibariyle davacının, davasında haklı olduğu saptandığına göre, yargılama giderleri ile bu giderlerden sayılan vekalet ücretinden sorumlu olmayacağı gerektiğine de değinilerek bozma kararı verildiği ve mahkemece, bozma kararına uyulduğu halde, davanın reddine dair verilen nihai kararda, bu hususlarda bozma gereklerine uyulmadan hüküm kurulması yoluna gidilmiştir.Oysa, bozma ilamında yapılması gereken iş ve işlemler açıkça bildirilmiştir.Bilindiği üzere, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış bir hak doğar. Diğer bir deyişle; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için, o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yapmak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluştuğundan, bu mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı olması usule uygun sayılmaz. Mahkemenin bozma kararına uyması ile oluşan, bozma uyarınca işlem yapma ve hüküm verme durumu, yanlardan birisi lehine, diğeri aleyhine hüküm kurma sonucunu doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir. Bu kurum usul yasasının dayandığı ana esaslardan olduğu gibi, kamu düzeni ile ilgili bulunması nedeniyle de re’sen (kendiliğinden) gözetilmesi gerekir.Hal böyle olunca, somut olayda, mahkemece bozma ilamına uyulduğuna göre, yapılması gereken iş, bozma gereklerinin yerine getirilmesi ve bozma uyarınca yargılama giderlerinden ve davacı yararına vekalet ücretinden davalıların sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.