Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13410 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 12143 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : EDREMİT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/09/2009NUMARASI : 2008/8-2009/500Davacı Hazine, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 242 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün 438 parsel sayılı hazineye ait parsel ile bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi ve hazineye ait parsel içinde kalan bölümlerin tapu kaydının iptali ile terkinine karar verilmesini istemiştirDavalı, davanın reddini savunmuştur.Davanın reddine ilişkin önceden verilen karar Dairece “…keşifteki kıyı-kenar araştırmasının ve bu yönde düzenlenen bilirkişi raporunun hüküm vermeye elverişli bulunmadığı, üç jeolog bilirkişisi aracılığı ile yeniden keşfe gidilmesi, yeterince gözlem çukuru da açılmak suretiyle zemin incelemesi yapılması, bilimsel veriler değerlendirilmek suretiyle kıyı-kenar çizgisinin nereden geçtiğinin açıklığa kavuşturulması, harita mühendisine keşfi izlemeye yarayan kroki düzenlettirilmesi, taşınmazın tescil krokisi kapsamı dışındaki bölümünün kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığının anlaşılması halinde bu bölüm yönünden davanın kabul edileceğinin düşünülmesi gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmakla yapılan yargılama sonunda; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, 3621 sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini istemine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın 15/11/1985 tarihli kadastro tespit çalışmaları sırasında 27/03/1971 tarih, 132 sıra nolu tapu kaydına dayalı olarak dava dışı İ.. oğlu K. G.. adına tespit gördüğü ve tespit tutanaklarının 21/12/1986 tarihinde kesinleştiği, anılan taşınmazın 16/12/1997 tarihinde satış yoluyla davalıya temlik edildiği, davanın ise 25/06/1999 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine,Ancak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Hal böyle olunca; somut olayda mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 07/11/2008 tarihli krokili raporda çekişmeli taşınmazın 517 m2lik kısmının kıyı kenar çizgisine göre kıyıda bulunduğu, dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken aksine yazılı düşüncelerle hüküm kurulması isabetsizdir. Davacı hazinenin yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.