Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13401 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12501 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/07/2010NUMARASI : 2009/441-2010/333Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, davalı T..'in miras bırakandan aldığı vekaletname ile 2978 parsel sayılı taşınmazın davalı H.'e, ondanda diğer davalı H..'ye temlik edildiğini, satış bedelinin murise ödenmediğini, evekalet görevinin kötüye kulanıldığını, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek mirasçılar ya da muris adına tapu iptal tescil ya da tazminata karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin yasal unsurlarını taşıdığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi ’nın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal ve tescil ya da tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; davacıların miras bırakanı Ş.. Ö..’in 19.9.2007 tarihinde noterde düzenlenen vekaletname ile davalı T..’i vekil tayin ettiği, çekişme konusu 2978 parsel sayılı taşınmazın anılan vekaletname kullanılarak 18.10.2007 tarihinde davalı H..’e satıldığı ve onun tarafından da aynı tarihte (18.10.2007 ) vekil T..’in eşi davalı H..’ye aynı sebeple intikal ettirildiği kayden sabittir.Davacılar, satış bedelinin murise ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.İddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriğine göre taraflar arasındaki çekişmenin vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tazminat isteklerine ilişkin olduğu açıktır.Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; hemen belirtilmelidir ki olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yaparak uygulanacak kanun hükmünü tayin ve tatbik etmek hakime aittir. (HUMK.76 Md.) Yukarıda değinildiği üzere, davacıların davada dayandıkları hukuki sebep, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine ilişkindir.Oysa, mahkemece bu konuda herhangi bir araştırma yapılmış değildir.Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanması, birlikte irdelenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz isteği yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin hacrın temyiz edene geri verilmesine, 15.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.