MAHKEMESİ : TUNCELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/06/2008NUMARASI : 2006/81-2008/217Taraflar arasında görülen davada;Davacı, mülkiyeti kuruma ait olan 104 ada 14 parsel sayılı taşınmazını 5283 sayılı yasa gereğince 30.5.2005 tarihinde Sağlık Bakanlığına devredilerek tapuda Hazine adına tescil edildiğini, ancak devredilen hastane binasının 4. ve 5. katlarında iki adet lojman bulunduğunu ileri sürüp 14 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile lojman olarak kullanılan bağımsız bölümlerin ve hastane arsası dışında kalan arsanın tapusunun iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur.Davalı,davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, 5283 sayılı yasanın 3. ve 4. md.leri gereğince davanın kabulü ile 7516.55 m2’lik arsa ve iki adet lojman’ın tapusunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.Karar, davalı hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Asıl ve birleşen davalar tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden, dava konusu 104 ada 14 parsel sayılı taşınmazın tarla vasfı ile S.S.K Başkanlığına ait iken 31.5.2005 tarihinde devir suretiyle davalı Hazine adına tescil edildiği görülmektedir.Davacı kurum dava konusu taşınmazın 5283 sayılı yasa uyarınca Sağlık Bakanlığına devredildiğini,ancak dava konusu taşınmazda bulunan hastane binasının 4. ve 5. katlarında iki adet lojman’ın bulunduğunu, bu lojmanların sağlık hizmeti veren kuruluşlardan olmadığını, yine hastane binası dışında kalan arsanın da devir kapsamı dışında olmasına rağmen tümünün temlik edildiğini ileri sürerek tapu iptal tescil isteği ile eldeki davaları açmıştır.Hemen belirtilmelidir ki; yanlar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, 19.1.2005 gün ve 25705 sayılı mükerrer resmi gazetede yayınlanan “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesine” ilişkin 5283 Sayılı Yasanın amaç ve kapsamını belirlemede zorunluluk bulunduğu kuşkusuzdur.Anılan yasanın “tanımlar” başlıklı 3/d maddesi, “kurum tabiplikleri hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına ait hastane, dispanser, sağlık merkezi veya istasyonu ile her ne ad altında olursa olsun insan sağlığı ile ilgili hizmet sunan tüm birimleri sağlık birimi olarak tanımlamış; yasanın 4.maddesi, “kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri; bunlara ait her türlü görev, hak ve yükümlülükler, taşınırlar ve taşınmazlarla birlikte Soysal Sigortalar Kurumuna ait olanları bedeli karşılığı, diğerleri bedelsiz olarak aşağıdaki usul ve esaslar çerçevesinde bakanlığa devredilir;” hükmünü düzenlemiş; 4/b-1.maddesi, “devirlerin kurulacak komisyonlar aracılığı ile yapılacağını ve komisyonların nasıl kurulduğunu belirlemiş; 4/e maddesinde ise “devredilen sağlık birimleri, kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazi, arsa ve binaların bir bölümünde hizmet vermesi halinde, bunların komisyonlarca tespit edilecek kısımları gerektiğinde ifraz edilerek veya kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak Bakanlığa devredilir. Bu kısımların tespitinde; Sosyal Sigortalar Kurumunun ihtiyacı, hizmetin etkin ve verimli sunulması ve geleceğe yönelik kapasite ihtiyacı göz önünde bulundurulur. Binaların bir kısmında hizmet sunulan sağlık birimlerinin devrinde komisyonlarca, devrin taşınır, taşıtlar ve personelle sınırlı tutulmasına da karar verilebilir.” 4/1 maddesinde de “bu kanunla Bakanlığa devredilen sağlık birimlerine ait taşınmazların mülkiyeti tapuda resen Hazine adına tescil edildikten sonra bu taşınmazlar Sağlık Bakanlığına tahsis edilmiş sayılır biçiminde düzenlemeye yer verilmiştir.Somut olayda, dava konusu taşınmazda yer alan hastane binasının 4. ve 5. katlarında yer alan ve lojman niteliğindeki bölümlerin 5283 Sayılı Yasa hükümleri gereğince devri gereken sağlık birimi niteliğinde olmadığı, mahkemece hükme yeterli elverişli delillerle saptanmıştır. O halde,anılan bölümlerin davalı idareye devrinin yasal olduğu söylenemez.Diğer taraftan, yasanın 4/e maddesine göre devri gereken bölümlerin ifrazının mümkün olması halinde ifraz edilerek sadece bu bölümün mülkiyetinin devredileceği, yok eğer ifrazı kabil değilse ve çekişme yapıya ilişkinse üzerinde kat mülkiyeti ya da, kat irtifakı kurularak devrinin gerekeceği kuşkusuzdur.Çekişme konusu taşınmazın üzerindeki ana yapıda bağımsız bölüm ve katlar bulunmakla beraber kat irtifakı ve kat mülkiyetinin kurulmadığı sabittir.Öte yandan, 3194 Sayılı Yasanın 16.maddesi hükmü belediye ve mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re’sen veya müracaat üzerine tevhit veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkinini belediye encümeninin, şayet taşınmaz belediye veya mücavir alan sınırları dışında ise bu takdirde de; İl İdare Kurullarının onayına bağlı tutmuştur. Başka bir anlatımla, sayılan hallerde yasal bir işlemin varlığının kabul edilebilmesi açısından mutlaka Encümen Kararına dayalı olması gerekeceği tartışmasızdır.Oysa, mahkemece bir encümen kararına dayanmayan taşınmazın ifrazının mümkün olmadığına dair yazıya değer verilerek neticeye gidilmiş olmasının kural olarak yasal olduğu söylenemez. Ancak, Türk Medeni Kanununun 719. maddesi taşınmazların yatay mülkiyet kapsamını belirlerken 718. maddesi hükmü ile de dikey mülkiyet kapsamını belirlemiştir. Diğer yandan, 684.maddesi ile de; zemine malik olan kimsenin onun mütemmim cüzüne de malik olacağını öngörmüştür. Bu düzenlemelere göre; arz üzerindeki ana gayrimenkul bakımından 634 Sayılı Yasa hükümlerinin öngördüğü kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurulmadıkça taşınmazın üzerindeki binanın müstakil katları ve bölümleri yönünden müstakil mülkiyet oluşturulmasına yasal açıdan olanak yoktur. Zira Türk Medeni Kanunu zeminin bir kimseye aitken üzerindeki yapının başkasına ait olması şeklinde çifte mülkiyete cevaz vermemiştir. O halde, ifrazın yatay mülkiyet halinin söz konusu olduğu hallerde araştırılması, aksi taktirde ifrazın olanaklı olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunmadığı açıktır. Mahkemece, bu yönler dikkate alınmaksızın iki adet lojman ile dava konusu taşınmazın hastane binası dışında kalan 7516.55 m2’lik arsanın tapusunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.Oysa, hastane binasının 4. ve 5. katlarında bulunan lojman nitelikli bölümler yönünden 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 10/4. maddesi hükmü kat mülkiyetinin ne yolla kurulacağı ve tescil edileceği konusunda genel kuralı belirlemiştir. Buna göre, kat mülkiyeti tapu memurunca düzenlenen resmi senet (sözleşme) uyarınca ya da, aynı maddenin son fıkrasına göre; mahkeme kararı ile kurulur ve tescil edilir, böylece varlık kazanır. Gerek sözleşme gereğince tapu idaresince ve gerekse mahkeme kararı ile kat mülkiyeti kurulacak hallerde aynı yasanın 10.maddesi ile 13.4.1983 tarihli ve 2814 Sayılı Yasanın 4, 6. maddeleriyle değişik 12, 13. maddesi hükümlerinin gözetilmesi gerekeceğinde kuşku bulunmamaktadır. Belirtmek gerekir ki, her iki halde de; ilkinde ana taşınmazın maliki ya da ortak malikleri tarafından istenilmesiyle keza, mahkeme kararıyla kat mülkiyetine geçişte ise 12.maddenin 5. fıkrasında öngörüldüğü üzere kat mülkiyetine konu olmaya elverişli bir gayrimenkul üzerindeki ortaklığın giderilmesi davalarında mirasçılardan veya ortak maliklerden birinin paylaşmanın kat mülkiyeti kurulması ve bağımsız bölümlerin tahsisi suretiyle yapılmasını istemesiyle mümkün olacağı tartışmasızdır. O halde, değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında durum değerlendirildiğinde, her iki halde de, kat mülkiyetinin kurulmasını isteme hakkının mutlaka taşınmazın malikine veya paydaşına yahut onların yasal temsilcilerine ait olacağı kuşkusuzdur. Bir başka ifadeyle, taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmayanın ya da yasal temsilci olmayanın bu hakkı kullanmasına ve istemesine olanak yoktur. Hemen vurgulanmalıdır ki, aynı ilkeler 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 14.maddesinde öngörülen kat irtifakının kurulmasında da geçerlidir.Kaldı ki, kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmasına yönelik isteklerin 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklandığı açıktır. Anılan yasanın 2814 Sayılı Yasanın 15.maddesi ile getirilen Ek 1.maddesinde aynen; “ Bu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” düzenlemesine yer verilmiştir.O halde, taraflar arasındaki çekişmenin davacının taşınmazda paydaş kılınmak suretiyle çözüme kavuşturulacağında, kat mülkiyeti veya kat irtifakına geçme isteğinin de davacının taşınmazda malik olması (paydaş kılınması) ile ancak mümkün ve dinlenilebilir hale geleceğinde şüphe yoktur.Hal böyle olunca;hastane binası dışında kalan arsa yönünden Belediye Encümen kararına dayalı olarak ifrazının mümkün olup olmadığının saptanması, ifrazı mümkün ise bu kısmın ifraz edilerek davacı adına tesciline karar verilmesi, ifrazı mümkün değil ise ve hastane binası içersinde kalan lojmanlarla birlikte ileride kat mülkiyeti yada irtifakı kurulmasını temini açısından mahkemece taşınmazın yasa gereğince devrinin mümkün olmadığı belirlenen bölümlerinin ana taşınmazın yüzölçümüne oranlanarak bulunacak oran dahilinde davacı idarenin taşınmazda paydaş kılınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalıların, temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,17.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.