Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalılar mirasbırakanı H..... ile tapuda düzenledikleri trampa sözleşmesinin aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davası sonucu iptal edildiğini ve kesinleştiğini trampa sözleşmesinin iptal edilmesi nedeniyle tarafların verdiklerini geri isteme hakkının bulunduğunu ileri sürerek 424 ada 7 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı N....., davanın reddini savunmuş, diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir. Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Ş..... D..... İ.....'ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR- Davacı davalıların miras bırakanları ile taşınmazlarını trampa ettiklerini davalıların murisinin kendisine verdiği taşınmazın yine murisin (vasisinin) açtığı ve derecaattan geçerek kesinleşen trampa sözleşmesi ile birlikte tapunun iptali ve tescili istekli davanın kabulle sonuçlanarak elinden çıktığını (zabt edildiğini) ileri sürerek davalı üzerindeki çekişmeli taşınmazın sicil kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Mahkemece sebepsiz zenginleşmeden ve Borçlar Kanununun 66. maddesi hükmünden bahisle dava tarihi itibari ile hak düşürücü sürenin geçtiğinden davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de, çekişmeli taşınmazın öncesinde davacıya ait iken davalıların murisi ile yapılan trampa sonucu davalıların miras bırakanına intikal ettirildiği, karşılığında da çekişmeli taşınmazın mülkiyetini davacının elde ettiği oysa trampa sözleşmesinin tarafı olan davalılar miras bırakanı adına vasisi tarafından açılan ve derecattan geçerek kesinleşen dava sonunda trampa sözleşmesi ve sözleşme gereğince davacıya mal edilen taşınmazın tapusunun iptali ile davalıların murisi adına tesciline karar verildiği sabittir Borçlar Kanununun 232. maddesinde satım hükümlerinin trampada da tatbik edileceğine değinildikten sonra 233. maddesinde de aynen "Trampa suretiyle aldığı şeyi yedinden zaptolunan yahut onu ayıbından dolayı reddeden taraf muhayyerdir; dilerse zarar ve ziyanı diğer tarafa tazmin ettirir dilerse vermiş olduğu şeyi istirdat eder." düzenlemesine yer verilmiştir. Belirtilen yasal düzenlemelere göre şey elinden alınan kimse verdiği şeyi istemeyip müsbet zararının tazminini isteyebileceği gibi akdi feshedip Borçlar Kanununun 233. maddesinin getirdiği tekeffüle ilişkin hükümlerden yararlanarak verdiği şeyin geri alınmasını istemek hakkı vardır. Sözü edilen Kanunun 217. maddesinde taşınmaz satışında, menkul satışına ait hükümlerin "kıyas" yoluyla uygulanması kabul edilmiştir. Kanunun menkul satışında, zaptla ilgili hükümlerinin taşınmazların trampasından doğan uyuşmazlıklara dahi uygulanmasını önleyen bir hüküm yoktur. O halde, zapt vaki olduğu ve tekeffül hükümlerinin uygulanması gerektiği hallerde hangi zaman aşımının uygulanacağı, başlangıcı ve süresinin ne olacağı yönleri üzerinde durulmasında fayda görülmektedir. Bilindiği üzere zapt, çok kez önceden bilinmesi ve kestirilmesi mümkün olmayan bir haldir. Bu itibarla zamanaşımı zaptın vaki olduğu tarihte başlar. Taşınmazın zaptına ilişkin bulunan mahkeme kararının kesinleştiği tarih zamanaşımının başlangıcı olur. Diğer taraftan zapttan doğan tekeffüle ait davaların kaç yıllık zamanaşımına tabi olacağı hakkında kanunda bir hüküm yoktur. Öyleyse Borçlar Kanununun 125. Maddesi gereğince genel hükümlere bağlı kalınarak zamanaşımının 10 yıl süreli olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim 9.10.1946 günlü ve 6/12 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında "…… Ayrıca dava sebebine bakılarak, olaya uyan zamanaşımı veya hak düşüren süre hükümlerinin uygulanması gerekir; Bu arada yerine göre, Borçlar Kanununun 125. Maddesinde yazılı 10 yıllık zamanaşımı uygulanabilir." Biçimindeki benimseme şeklide bu konuda istikrar kazanmış içtihatları teyit eder niteliklidir. (B.13.HD. 13.12.1988 T. 4424 E., 6089 K, Y.I. H.D. 1.11.1976 tarih 10332 E. 10527 K) Somut olayda; davacı yönünden zaptı Bucak Asliye Hukuk Mahkemesinin derecaattan geçerek 25.4.2004 tarihinde kesinleşen 2001/126 E, 2003/236 sayılı kararı ile gerçekleştiğine göre tekeffüle dayanan eldeki davanın açıldığı tarih gözetildiğinde davanın yasal süre içinde açıldığı tartışmasızdır. Öyleyse mahkemece iddianın Borçlar Kanununun 66. maddesi kapsamında bulunduğu değerlendirmesiyle davanın süresinde açılmadığının kabul edilerek reddinin doğru olduğu söylenemez. Hal böyle olunca, sicilin dayanağını (illetini-hukuki sebebini) teşkil eden trampa sözleşmesinin önceki kesinleşen kararla iptal edildiği gözetilmek suretiyle toplanan ve toplanacak delillerin tümünün bir arada değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.' nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.