Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13244 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12285 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : AMASRA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/04/2009NUMARASI : 2008/98-2009/71Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalılar adına kayıtlı 2187 parsel sayılı taşınmazın 9,21 metrekarelik kısmının kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, kıyıda kalan kısım kaydının iptali isteğinde bulunmuştur.Davalılardan R.., dava konusu 9,21 metrekarelik kısmın tapusunun iptaline yönelik davayı kabul ettiğini bildirmiş, diğer davalılar davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş Olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi C.. Ç..’in raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 2187 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağı iddiasına dayalı iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü gözetilmek suretiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine, avukatlık parası ve yargılama giderlerinin davacı Hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 2187 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan 1475 parsel sayılı taşınmaz kadastrosunun kesinleştiği tarihten dava tarihi olan 03.07.2008 tarihine kadar öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, tescilin dayanağı olan kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği belirlendiğine ve kamu düzeniyle ilgili olan 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarından bulunduğu kabul edildiğine göre davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öte yandan tapu sicillerinin tutulması kamu düzeniyle ilgili olduğundan bir davalının, hakkında açılan davayı kabul etmesi ve bundan dolayı mahkemece kabul kararı verilmesi durumunda taşınmazın bazı paydaşlarının payları yönünden sicilden terkin işlemi yapılması, diğer paydaşların payları yönünden de sicil kaydının ayakta tutulması durumu kamu düzeniyle ilgili olan Tapu Sicili Prensiplerine uygun düşmeyecektir. Buna göre davayı kabule yönelik beyanda bulunmuş olan davalı Rahime yönünden de davanın reddi doğrudur. Öyleyse davacı hazine vekilinin bu kapsamdaki temyiz itirazı yerinde değildir, reddine,Ancak hemen belirtilmelidir ki, bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.5.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır.O halde, öncelikle dava konusu 1475 parsel sayılı taşınmazın kadastro öncesi tüm tapu kayıtları getirtilerek Hazinenin taraf olduğu dava sonucunda tescil görüp görmediğinin araştırılması, Hazinenin taraf olduğu bir dava sonucunda sicil oluştuğunun belirlenmesi halinde tarafı olan Hazineyi bağlayacağı gözetilerek davalı tarafın yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması, aksi halde yöntemine uygun bir şekilde, çekişmeli taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenecek kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının keşfen saptanması, kıyıda kaldığının anlaşılması durumunda davalı tarafın yargılama giderlerinden sorumlu tutulması, çekişmeli taşınmazın kıyıda kalmaması halinde ise yargılama giderlerinden davacı Hazinenin sorumlu tutulacağının gözetilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere eksik soruşturma sonucu hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Öyleyse, davacı Hazine'nin yukarıda değinilen yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.