Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13131 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8974 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : BARTIN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/05/2010NUMARASI : 2007/2-2010/266Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakan Mehmet’in mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak dava konusu 7 parça taşınmazını ölünceye kadar bakma akti ile davalı kardeşine temlik ettiğini ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteğinin değerden reddiyle gereği görüşülüp düşünüldü.Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, tarafların miras bırakanı M..’in maliki olduğu 32, 43, 49, 51, 56, 59 ve 537 parsel sayılı taşınmazlarını 06.04.2000 tarihinde ölünceye kadar bakma akdiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacı murisin yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olaya gelince, bir kimsenin bir veya birkaç taşınmazını veya payını temlik etmek suretiyle kendisine baktırması olanaklı iken yedi parça taşınmazını devrederek aynı neticeyi elde etmesinin hayatın olağan akışına ve gerçeklerine uygun düştüğü söylenemez. Diğer taraftan miras bırakanın üzerinde olduğu saptanan yedi parça taşınmazın toplam değeri ile akde konu edilen taşınmazların toplam değerleri arasında fahiş bir fark olup makul ve hoşgörü sınırları içerisinde olmadığı da açıktır. O halde anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın gerçek amacının mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.