Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13056 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12349 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : MARMARİS 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/07/2010NUMARASI : 2008/457-2010/411Taraflar arasında görülen davada; Davacı, 108 ada 94 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile yıkım isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, tapu iptali ve terkin ile yıkım isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.’nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek mahkemece kısa kararda; “….108 ada 94 parsel numarasıyla davalılar D.. ve T.. adına kayıtlı taşınmazın bilirkişi raporunda 94/A ile işaretli 29,31 m2’lik bölümünün davalılar adına olan tapu kaydının iptaline ve kıyı olarak terkinine” denildiği halde gerekçeli kararda; “…130 ada 4 parsel numarasıyla davalı M..oğlu T.. İ.. adına 2 katlı kargir bina vasfıyla kayıtlı ve 44,85 m2 yüzölçümlü taşınmazın teknik bilirkişi (harita ve kadastro mühendisi) L.. Ü.. tarafından düzenlenen 14.05.2010 havale tarihli krokili raporda 4/A ile işaretli 4,47 m2’lik bölümünün davalı T.. İ adına olan tapu kaydının iptaline ve kıyı olarak terkinine, taşınmaz üzerindeki binanın tapu kaydının iptal ve terkinine karar verilen bölümünde kalan tecavüzlü kısmının yıkılmasına…” denerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.