MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/04/2009NUMARASI : 2002/2646-2009/452Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine tapuda davalı adına kayıtlı 132 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çekişme konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu edilemeyeceği iddiasına dayalı tapu iptali, sicil kaydının kütükten terkini ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık süre geçtiğinden, davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yotur. Davacı Hazinenin öteki temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak hemen belirtilmelidir ki, bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yargısal uygulamada da kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297). Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır(04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır.Hal böyle olunca, mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının, böylece dava tarihinde davacı hazinenin haklı bulunduğunun anlaşılması, ne var ki yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince davanın reddedilmiş olması karşısında, davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir. Davacı hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.