MAHKEMESİ : KARAMÜRSEL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/03/2008NUMARASI : 2001/239-2008/49Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla 3 parça taşınmazı davalılar K. ve S..’a, onlardan da diğer davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satışların gerçek olmadığını ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı G. F., dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldığını, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Diğer davalılar, yargılamaya katılmadıkları gibi davaya cevap da vermemişlerdir. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalılar K. ve S.’a temlikinin muvazaalı olduğu, onlardan kayıt maliki G. F.’ya yapılan devrin ise usulüne uygun yapıldığı ve geçerli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar ve birleşen davanın davacısı B. B.tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.12.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat İb. E. ile temyiz edilen G. F. İ. vekili Avukat Z. H.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen K. R. ve S.Ç..gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakim tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Asıl dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme neticesinde ilk el konumunda bulunan kızları davalılar Kadriye ile Servinaz’a miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, ne var ki, ikinci el konumundaki son kayıt maliki diğer davalının, akdin resmi olduğu ve bu şekildeki akdin aynı derecede kuvvetli bir belge ile ispatlanması gerekeceği bu sebeple de iyi niyetli olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, kaynağını Borçlar Yasasının 18. maddesinden alan 01.04.1974 tarih, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, açılacak olan muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davalarının murise teb’an açılan davalardan olmayıp, mirasçının miras hakkına yapılan tecavüze ilişkin haksız fiil niteliğindeki davalardan olması sebebiyle her türlü delille ispatı olanaklıdır. Esasen, mahkemece, bu konuda ileri sürülen iddia ve savunma doğrultusunda taraf delilleri toplanılmış ve ilk el durumunda olan davalılar KB. ve S.’a yapılan temliklerin muvazaa ile illetli olduğu, mahkemece de benimsenmiştir. Gerçekten de, bu konuda mahkemece deliller doğru olarak değerlendirilmiş olup, temliklerin muvazaalı olduğu açıktır.Ancak, davalı G.F.ikinci el pozisyonunda bulunmakta olup, son kayıt malikidir. Bilindiği üzere, tapu sicillerinin tutulması prensiplerinden sicilin aleniliği ve güvenilirliğine dayanılarak hak iktisap eden iyi niyetli müktesibin iktisabının korunacağı tartışmasızdır. Şunu da belirtmek gerekir ki, iyiniyet bir defi olmayıp, itirazdır ve (kamu düzeniyle ilgili olması sebebiyle) yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekir. Buna bağlı olarak her türlü delille ispatı olanaklıdır. Oysa mahkemece, Türk Medeni Kanununun 7/2. maddesi hükmüne rağmen sicilin dayanağını teşkil eden akdin resmi olduğu ve bunun aksinin resmi bir kanıtla ispat edilemediği gerekçe yapılarak davalı G.. F..’nın iyiniyetli olduğu benimsenip davanın reddinin doğru olduğu söylenemez. Yukarıda değinilen ilkeler ve kurallar gözetildiğinde, son kayıt maliki G.F.’nın davalıların teyzesinin yakın arkadaşı olduğu, kaldı ki, taşınmazları temellük ettiği halde diğer davalıların taşınmazları kiraya vermek suretiyle tasarruf etmelerine müsaade ettiği gözetildiğinde, Türk Medeni Yasasının 1024. maddesi hükmü uyarınca, muvazaalı işlemi bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu ve Türk Medeni Yasasının 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı tartışmasızdır.O halde, asıl davanın ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru olmadığı gibi, birleşen davanın davacılarının işin esasına etkili olmamakla beraber karar başlığında gösterilmemiş olmaları da isabetsizdir. Ayrıca, dinlenilen tanık A.İ.’nin davalı G. F.’nın kızı olduğu halde, HUMK.nun 245. maddesi hükmü uyarınca yeminsiz olarak dinlenilmesi gerekirken yemin eda ettirilerek dinlenilmiş olması da usul hükümlerine aykırıdır. Bozma nedenine göre bu husus neticeye etkili görülmemiştir.Davacıların ve birleşen davanın davacısı Besim’in, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.000.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 07.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.