MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 04/06/2009NUMARASI : 2002/2636-2009/627Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalının malik olduğu 1397 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek tapunun iptal ve terkini ile elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalı; hak düşürücü sürenin geçtiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesi gereğince davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 1397 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicil kaydının terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, çekişmeli taşınmazın öncesinde 131 parsel olarak dava dışı şahıslar adına tespit ve tescil edildiği kadastro tutanağının 14.10.1969 yılında kesinleştiği 1972 yılında ifraz edildiği davalının 1397 parseli 1988 yılında satın aldığı davanın ise 13.11.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası'nın 12.maddesinin üçüncü fıkrasına "Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı Yasanın 3.maddesi ile 3402 Sayılı Yasaya "Bu Kanunun 12.maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki geçici 10.madde eklenmiştir.Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır.Bilindiği üzere; 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir.ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı Hazine vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerinde değildir, reddine,Ancak hemen belirtilmelidir ki,bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5.cilt,sayfa 5338 dipnot 159; 10.HD. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160:5.HD.12.09.1977,5445/5655 dipnot 161:10 HD.24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır.Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır.Davacı Hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Somut olaya gelince; yapılan keşif sonucu çekişmeli bölümün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve dava tarihi itibariyle davacı Hazinenin haklı olduğu saptandığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinde ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken aksine düşüncelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizir.Davacı Hazinenin yukarıda değinilen yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.