MAHKEMESİ : TOKAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 21/05/2009NUMARASI : 2007/6-2009/129Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 3899 parsel sayılı taşınmazının çok yaşlı, hasta, âma ve aşırı derecede işitme engelli olmasından ve yine hulus ve saffetinden faydalanılarak davalı tarafından 8.2.2001 tarihinde temellük edildiğini yeni öğrendiğini, bu haliyle kendisine vasi atanarak işlem yapılması gerekirken, bunun yerine getirilmediğini, ayırca yaptığı hukuki işlemin niteliğini bilebilecek durumda da olmadığını, satış akdinin hile ile yapılmış olup, kendisine satış bedilinin de ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, iddiaların doğru olmadığını, davacının yanında kızı ve kaynı ile birlikte tapu dairesine gelip, satış işlemini bizzat yaptığını satış bedelini tapuda davacının kaynına verdiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın gabin hukuksal nedenine dayalı olup, 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının maliki olduğu dava konusu 3899 parsel sayılı taşınmazın 08.02.2001 tarihinde ve satış suretiyle davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı, anılan temliki işlemin ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenleriyle geçersiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarakta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki; Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip, davacının temlik tarihinde hukuki ehliyetine haiz olup olmadığının saptanması, ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde kendisine vasi tayin ettirilerek vasinin huzuruyla davanın görülmesi, davacının ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda ise, hile iddiası yönünden araştırma yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle ve hukuki nitelendirmede hata yapılmak suretiyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.