MAHKEMESİ : AKÇAABAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/03/2009NUMARASI : 2008/186-2009/134Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 222 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölünün tapu kaydının iptali ile terkinine karara verilmesini istemiştirDavalı Belediye, davanın hakem sıfatı ile görülmesi gerektiğini, kıyı kenar çizgisinin iptali için açılacak davanın bekletici mesele yapılmasını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddinekarar verilmiştir.Karar, davacı hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, 222 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağı iddiasına dayalı iptal, terkin isteğine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın kadastro tespit çalışmaları sırasında davalı belediye adına tespit gördüğü ve tespit tutanaklarının 02.06.1977 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 25.03.2009 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir. Reddine,Ancak bilindiği üzere; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerine mahkûm edilemez. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Hal böyle olunca; mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 12.03.2009 tarihli ve 13.03.2009 tarihli krokili raporlarda çekişmeli taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi içinde bulunduğu, dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu ancak yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olacağı ve 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı birleştirme kararı gereğince belirlenen kıyı kenar çizgisine göre davacının dava tarihi itibariyle davasında haklı olduğu gözetilerek yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücreti ile harçtan davalının sorumlu tutulması gerekirken aksine yazılı düşüncelerle hüküm kurulması isabetsizdir. Davacı hazinenin yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.