Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12798 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 12084 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : ÇORLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 14/09/2009NUMARASI : 2008/139-2009/244Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, maliki oldukları 5 ve 13 parsel sayılı taşınmazların satışı için davalı B..'i vekil tayin ettiklerini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazları, arkadaşları olan diğer davalılar A.. ve V..'ye bedelsiz olarak temlik ettiğini, kendilerine bedel de ödenmediğini ileri sürerek, payları oranında adlarına iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, asıl ve birleşen davanın HUMK.'nun 409.maddesine göre açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mahkemece 07.4.2009 tarihli oturumda davacılar vekilinin mazeretinin kabulü ile duruşma gününün tebliğine, eksik harcı tamamlaması için en geç duruşma gününe kadar mahkeme veznesine yatırılmasına, aksi halde dosyanın işlemden kaldırılacağı ihtaratının tebliğe eklenmesine karar verilmiştir.Bilindiği üzere, 492 Sayılı Harçlar Yasasının 30 ve 32.maddeleri uyarınca yargılama sırasında keşfen saptanan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, belirlenen değer üzerinden harcın tamamlattırılması, davanın sürdürülebilmesi bakımından zorunludur. Buna göre de, taşınmazın dava tarihindeki gerçek değerinin keşfen saptanması koşuldur.Oysa, taşınmazların imara tabi tutulduğu ve buna göre bilirkişilerce değer tespitinin yapıldığı görülmektedir. Ne varki, dosyadaki bilgi ve belgelerden imar uygulamasının kesinleşip, kesinleşmediği de anlaşılamamaktadır. Öyle ise öncelikle imar uygulamasının kesinleşip kesinleşmediğinin belirlenmesinde zorunluluk bulunduğu tartışmasızdır.Hemen belirtilmelidir ki; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraf1arca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun 159. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın 163. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin sür~. kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılrnamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olayda, mahkemece verilen kesin önelin usulüne uygun olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Öyle ise, öncelikle imar uygulamasının kesinleşip kesinleşmediğinin belirlenmesi, sonucuna göre paylı mülkiyet üzere kayıtlı olan taşınmazda davacıların payı oranındaki değerinin belirlenmesi, buna göre eksik harcın tamamlatılması, ondan sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.