MAHKEMESİ : FOÇA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 16/05/2006NUMARASI : 2001/253-2006/79Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı Hazine, 79 ada 3 parsel sayılı taşınmazın hak sahibi olma koşullarını taşımadığı halde 2981 Sayılı Yasa uyarınca davalı M..adına tescil edildiğini, M..'nın da davalı İ..'e satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı İbrahim, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davalı M..'nın dava açıldığı tarihde ölü olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle, hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkında açılan tapu iptal ve tescil davasının kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine vekili ve davalı İ.. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 79 ada 3 sayılı parselin Hazine'ye ait iken, 2981 Sayılı Yasanın 10.maddesi kapsamında tapu tahsis belgesi sahibi bir kısım davalılar murisi M. A..adına 12.9.1989 tarihinde tescil edildiği 27.5.1997 tarihinde ise davalı İ..'e satış suretiyle devredildiği, davacı Hazine'nin tahsis ve devir tarihinde M.A..'ın eşi F.A.. adına ev yapmaya müsait taşınmazın bulunduğu, bu nedenle hak sahibi olma koşullarını taşımadığını ileri sürerek, eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.Asıl davada davalı olarak gösterilen M.A..'ın, dava tarihinden önce ölmüş olduğu, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarakta taraf ehliyetinin sona ereceği Türk Medeni Kanununun 28.maddesi hükmü gereğidir. Bu durum ve ölü kişi hakkında dava açılması halinde mirasçılarına ardılık (halefiyet) kuralı uygulanamayacağından tebligat yapılmak ve dava ıslah edilmek suretiyle davaya devam edilemeyeceği 4.5.1978 tarih 4/5 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulanmıştır.O halde, dava tarihinden önce ölen kişinin taraf ehliyetini yitirmesi nedeniyle, ölü kişi hakkında dava açılamayacağından, davalı M.A... hakkındaki davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacı Hazinenin, tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davalı İbrahim'in temyizine gelince; kendisine tahsis yapılan M. A...'ın, taşınmazın tahsis tarihinde eşi F. A.. adına kayıtlı taşınmaz bulunması nedeniyle 2981 Sayılı Yasanın 13.maddesinin (a) bendine göre hak sahibi olma koşullarını taşımadığı görülmektedir.Bu nedenle, M. A.. üzerindeki kaydın geçerli bir hukuki temele dayanmadığı gözetilerek, birleştirilen davanın davalıları M. A.. mirasçıları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi kural olarak doğrudur.Ancak, M. A.. mirasçısı olmayan davalı İbrahim'in taşınmazı satış suretiyle edindiği kayden sabittir.Bu durumda, 2.el durumunda olan davalı İ..'in koşulların oluşması halinde Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinde öngörülen iyiniyet kuralından, diğer bir deyişle anılan maddenin koruyuculuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur.Ne varki, mahkemece bu konuda bir araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde tüm taraf delillerinin toplanması, gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, davalı İbrahim'in iyiniyetli olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davalı İbrahim'in bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.