Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12754 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 11370 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : TRABZON 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/04/2009NUMARASI : 2008/26-2009/108Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalılar adına kayıtlı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp,tapunun kıyıda kalan bölümünün iptali ile üzerindeki binanın yıkımını istemiştir.Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın kadastro tespitinin 3.5.1971 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 7.1.2008 tarihinde açıldığı sabittir.Bilindiği üzere, 14.3.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12.maddesinin 3.fıkrasına " bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı yasanın 3.maddesi ile de 3402 Sayılı Yasaya "Bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10.madde eklenmiştir.Somut olayda, kadastro tepsitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır. 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davanı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak, hemen belirtilmelidir ki, bir taraf dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren derdest davalara da uygulanacağı öngörülen yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural, yasal ve yargılasal uygulamada kararlılık kazanmıştır. Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan, avukatlık ücreti 4.9.1957 tarih ve 4/16 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı Hazine, temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Taşınmazan belirlenecek, kıyı kenar çizgisi kapsamında kalması halinde davacı Hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur.Hal böyle olunca, 28.11.1997 tarih ve 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile keşif yapılarak taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığının saptanması ve oluşacak haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hüküm altına alınması gerekirken, değinilen husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 09.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.