MAHKEMESİ : İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/04/2010NUMARASI : 2009/412-2010/98Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları E.. Ş. Ö. adına kayıtlı olan 609 ada 17 parsel zemin kat 3 nolu bağımsız bölümün davalılar tarafından elektrik trafosu ve aletleri konulmak suretiyle uzun yıllardır işgal edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır. Davalı TEDAŞ vekili, davanın husumet zamanaşımı ve esas yönlerinden reddini istemiş; diğer davalı İdare vekili ise, çekişmeli taşınmazın davacıların miras bırakanı tarafından 01.06.1968 başlangıç tarihli ve 15 yıl süreli kira akdi ile İ.E.T.T. idaresine kiraya verildiğini, akdin özel şartlar bölümünün 1.maddesi gereğince, kira süresinin bitiminden 1 yıl önce akdin feshi talep edilmediği takdirde aynı süre ile uzayacağı hükme bağlandığından kira süresinin 2013 yılına kadar uzadığını, kiracı olmaları nedeniyle haksız işgalden söz edilemeyeceğini belirtip, davanın reddini savunmuştur. Davalı TEDAŞ Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddi gerektiği, diğer davalının ise çekişmeli taşınmazı kira akdine istinaden kullandığı gerekçesiyle davanın reddine dair önceden verilen kararın Dairece; "...dosyada fotokopisi mevcut kira sözleşmesi aslının davalıdan istenilmesi, ibraz edilmediği takdirde de taraflar arasında kira sözleşmesi bulunmadığı kabul edilerek çekişmenin buna göre çözümlenmesi, aksi takdirde davacıların miras bırakandan sadır olup olmadığı araştırılmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi...." gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda taraflar arasında yazılı kira akdi olmasa da dosyada mevcut yazışmalar gereğince bir kira akdinin bulunduğu ve bu durumda tahliyenin gündeme geleceği, tahliye davalarına bakmakla Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararından sonra görevsizlik kararı verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, özel yasa hükümleri saklı kalmak koşuluyla, gerek taşınır gerekse taşınmaz mallara ilişkin kira sözleşmelerinin geçerli olması hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği gibi zımni (üstü kapalı) olarak da vücuda getirilebilir. Yeter ki taraflar kira sözleşmesinin esaslı unsurlarında anlaşmış olsunlar. Nitekim bu kural l8.3.l942 tarih 37/6 sayılı inançları birleştirme kararında açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki kira ilişkisi bir hukuki fiil (vakıa) değil, bir hakkın doğumuna, değiştirilmesine veya ortadan kaldırılmasına neden olma niteliği itibariyle bir hukuki işlem (muamele)dir. Bu nedenle, dava değeri 40.-YTL yi aşan (23.6.1996 gün ve 4146 Sayılı Yasa uyarınca) sözleşmeler hakkında tanık dinlenilebilmesine olanak tanımayan HUMK.’nun 288.maddesi 21.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 Sayılı Yasanın 2/b maddesi ise değiştirilmiş ve tanıkla ispat yasağı 400.-YTL’nin üzerine yükseltilmiştir. Bu oran, 5219 ve 5236 Sayılı Yasalara göre yapılan katsayı artışı sonucu 2006 yılı itibari ile 430.-YTL, 2007 yılında 460.-YTL, 2008 yılında ise 490.-YTL olmuştur. Bu düzenlemeye göre, bu miktarın üzerindeki sözleşmeler hakkında tanık dinlenmesine olanak yoktur. Kira sözleşmesinin varlığı ancak, yazılı delille ispat edilebilir. Hemen belirtilmelidir ki, sözü edilen miktar, yıllık kira tutarına bakılarak belli edilir. Sözlü kira sözleşmesi kurulduğu yolundaki savunmanın, ilgilisine (davalıya yada davalılara) yemin teklif etme hakkı verebileceği; ayrıca HUMK.nun 292. ve 293.maddelerinde değinilen ayrıcalıklarında gözetilmesinin gerekeceği kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; her ne kadar davalı BEDAŞ kiracılık ilişkisini gösterir nitelikte kira kontratı ibraz etmiş ve dosyaya birtakım yazışmaları gösteren belgeler sunmuş ise de, gerek kontratta gerekse anılan belgelerde kiracılık ilişkisi sebebiyle davacıları bağlayıcı mirasbırakanlarına ait herhangi bir imzanın bulunmadığı açıktır. Diğer taraftan, kira akdi yazılı olabileceği gibi şifahi olarak yapılması olanaklı ise de, böylesi bir ilişki kanıtlanamadığı gibi, kiracılık ilişkisinin kurulduğuna dair başkaca herhangi bir delil mevcut değildir. Kaldı ki, 40 yılı aşkın süredir davalı taraf taşınmazı tasarruf ettiği halde herhangi bir kira bedeli ödediği ve davacı tarafın da kira bedellerini tahsil ettiği olgusuna ilişkin herhangi bir delil de dosyaya sunulmamıştır.Bu durum karşısında davacıları bağlayıcı bir kiracılık ilişkisinin varlığı kabul edilemez.Hal böyle olunca; uzunca süre taşınmazın davalı tarafça kullanılmasına bir ihtar çekilerek veya bir ikazda bulunularak karşı çıkılmamış olmasının taraflar arasında Borçlar Kanununun 299 ve devam eden hükümlerinde öngörülen şifahi ariyet aktinin kurulduğu ve dava açılmakla Borçlar Kanununun 304.maddesi hükmü gereğince akte son verildiği bu sebeple fuzuli şagilin taşınmazı kullanmasından dolayı taşınmaz malikine ödemek mecburiyetinde olduğu haksız işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisilden davalının sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceğinin değerlendirilmesi, ondan sonra bu istekle birlikte davalı BEDAŞ yönünden elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle taraflar arasında kiracılık ilişkisinin varlığı kabul edilerek görevsizlik kararı verilmesi doğru olmadığı gibi, kabul tarzı itibarıyla da anılan gerekçenin davanın reddi sonucunu gerektirdiği halde yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması da isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.