MAHKEMESİ : BOLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 06/05/2009NUMARASI : 2000/102-2009/125Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla 10 parça taşınmazı satış ve ölünceye kadar bakma akdi suretiyle davalılara temlik ettiğini, davalıların da kendi aralarında devirler yaptıklarını, satışların gerçek olmadığını, bakım ihtiyacının bulunmadığını, temliklerin saklı paylarını da ihlal ettiğini ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına tesciline, olmadığı taktirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, dava konusu taşınmazların bakım ve satış ihtiyacı nedeniyle temliklere konu edildiğini, murisin ölünceye kadar bakımının yapıldığını, satış bedellerinin ödendiğini, iddiaların doğru bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalılara temlikinin muvazaalı olduğu, bu nedenle tasarrufların tenkisi gerektiği, davacı N..’in saklı payının ihlal edilmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacılar ve davalılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 8.12.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden A. K..vekili Avukat R. B..geldi davetiye tebliğe rağmen diğer temyiz eden vs.vek.avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, tenkis isteği yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakanın çekişme konusu 12, 292 ve 297 parsel sayılı taşınmazları 11.11.1982 tarihli akitle satış yoluyla davalı N..’e; yine 116, 451, 140 parseller ile 141 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payını 20.02.1990 tarihli akitle rücu şartlı hibe suretiyle davalı N..’e, onun da anılan dört parça taşınmazı 18.09.1995 tarihli akitle satışlar davalı H..’a, yine 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazları 01.02.1994 tarihli akitle ölünceye kadar bakma koşuluyla davalı H..’a, onun da, aynı taşınmazları 07.01.1997 tarihli akitle davalı R..’ya yine satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırmak ve saklı paylarının ihlal etmek amacıyla yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlar ise de, mahkemece muris muvazaası iddiası yönünden bir araştırma ve inceleme yapılmadan tenkis isteği bakımından hüküm kurulmuş, ne var ki, muris muvazaasına yönelik istek bakımından davacılar tarafından bir temyiz itirazında da bulunulmamıştır.osya kapsamı ile, çekişmeye konu edilen 205 ada 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazların davalı H..’a ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edildiği kayden sabittir. Hemen belirtilmelidir ki; ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme B.K.nun 511. maddesinde, “kaydı hayat ile bakma mukavelesi, akitlerden birinin diğerine ölünceye kadar bakmak ve onu görüp gözetmek şartıyla bir mamelek yahut bazı malların temlikini iltizam etmesinden ibaret olan bir akit” olarak tarif edilmiştir.Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Hemen belirtmek gerekirki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları BK.nun 5l7. maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan herbirinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.Somut olaya gelince; dosya kapsamı, tanık beyanları ile davalılardan H.. ile annesi olan davalı N..’in tarafların miras bırakanı İ.. ile yaşadıkları, yaşam süresi içerisinde onun maddi ve manevi her türlü ihtiyacını giderdikleri ve son zamanlarında yatalak olan murise karşı bakım görevinin yerine getirildiği görülmektedir. Kaldı ki, bakım alacaklısı muris İbrahim’in sağlığında akitten kaynaklanan bakım borcunun yerine getirilmediğine dair bir dava açılmadığı gibi bir iddianın da sebk etmediği açıktır.Bu durum karşısında, anılan üç parça taşınmazın temlikinin ivaz karşılığı olduğu gözetildiğinde tenkis hükümlerini tabi olmayacağı da tartışmasızdır. Vurgulamak gerekir ki, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufları ile (vasiyetname ve miras mukavelesi) sağlar arası (hibe) gibi tasarrufları tenkise tabidir.O halde, 205 ada 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazlar bakımından tenkis isteğinin kabul edilmiş olması doğru değildir.Öte yandan; her ne kadar 12, 292 ve 297 parsel sayılı taşınmazlar davalı N..’e satış suretiyle temlik edilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme sonucunda miras bırakanın gerçek iradesinin satış olmayıp mirasçıdan mal kaçırma amacını taşıdığı, bir başka ifadeyle yapılan temlikin bağış amaçlı olduğu saptandığına göre tenkise tabi olacağında kuşku yoktur. Diğer taraftan, 116, 151, 140 parseller ile 141 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payının davalı N..’e rücu koşuluyla bağışlandığı ve onun tarafından da davalı H..’a satış suretiyle temlik edildiği gözetildiğinde bu taşınmazların da saklı payı zedeleme kastının ispatı halinde tenkise tabi olacağı açıktır. Ayrıca, dosya kapsamı ile miras bırakanın dava dışı 95 parsel sayılı taşınmazı 03.05.1989 tarihinde davacı N. T..’a satış suretiyle temlikinin bedelsiz olduğunun kanıtlanamadığı da anlaşılmaktadır.Buna karşın, 95 parsel sayılı taşınmaz bakımından yapılan temlik nedeniyle davacı Nursel’in saklı payını aldığının kabulü doğru değildir.Bu açıklamalar ve ortaya konulan ilke ve somut olgular karşısında tenkis hesabının da değişeceği kuşkusuzdur.Kabul tarzı itibariyle de, davalılar tercih haklarını Türk Medeni Yasasının 564. maddesi hükmü uyarınca ayın olarak verme şeklinde kullandıkları ve, mahkemece sabit tenkis oranına göre davacıların saklı payı oranında iptal ve tescile karar verilmiş olması da doğru değildir. Zira, davalılar tercihlerini ayın yönünde kullandıklarına göre, taşınmazların mülkiyetinin davacılara bırakılması ve davacıların davalılara bedel ödemesi yasal koşul olduğu halde mahkemece bu hususta yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle bir araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının karşı taraftan alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.