MAHKEMESİ : AYDIN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/07/2010NUMARASI : 2009/323-2010/352Taraflar arasında görülen davada;Davacı, öğretmen evinden gece geç saatlere kadar devam eden yüksek sesli müzik gece yarıssnadan sonra gelen salon ve mutfak toplama gürültüleri ; mutfaktan gelen ızgara ve yemek kokuları, havai fişek sesleri ve patlayıcı kokusu, bağrışlalar vs. Suretiyle gürültü ve kokulardan apartman sakinlerinin yaşamlarının olumsuz etkiilendiğini, sinir sistemlerinin bozulup, strese bağlı hastalıkların ortaya çıkdığını ileri sürerek, davalının faaliyetleri içerisinde olan düğün ve müzikli benzeri tarzda gürültü kirliliğine neden olan müzikli eğlence faaliyetlerinin yasaklanması ile mutfak kısmından gelen yemek kokularının önlenmesi için gerekli teeknik önlelmlerin alınmasını istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Davacı kat malikleri yönetim kurulunun taraf ehliyetinin bulunmadığı nediniyle dava şartı yokluğundan usulden davanın reddine dair önceden verilen kararın dairece " dava açan kişinin aynı zamanda mülkiyet sahibi olduğu gözetilerek kendi adına da dava açtığı kabul edilmek suretiyle iddia ve savunma doğrultusunda tarafların delillerinin toplanarak işin esası hakında bir karar verilmesi " gereğine değinilerek bozulmuş; mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan sonucunda iddia sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.“Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamından sonra yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.Nevarki, mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve soruşturmanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir. O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır. Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur. Somut olaya gelince; bir kimseyi ticari faaliyetlerinden tamamen yoksun bırakacak şekilde taraflar arasındaki çekişmenin çözümüne yasal açıdan imkan tanınamaz. Ayrıca, iddiada ileri sürüldüğü gibi davacının zararının ve rahatsızlık verdiği iddia edilen koku ve ses kirliliğinin hak ve yarar dengeleri de gözetilmek suretiyle ne şekilde giderileceği konusunda bilirkişi raporunda herhangi bir önleme yer verilmediği halde, hükme esas alınması ve neticeye gidilmiş olması doğru değildir.O halde, konuyla ilgili yönetmelikler gözetilmek suretiyle içlerinde çevre mühendisinin de olduğu üç kişilik uzman bilirkişi aracılığıyla yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde uygulama, araştırma ve inceleme yapılarak, dava konusu yapılan eylemler nedeniyle davacının zararı ile bunun giderim yollarının tespit edilmesi ve zararı, hak ve yarar dengesi de dikkate alınarak en uygun şekilde gideren önleme hükmedilmesi gerekirken infaza elverişli olmayan biçimde karar verilmiş olması isabetsizdir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin hacrın temyiz edene geri verilmesine, 02.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.