MAHKEMESİ : TUZLA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/03/2010NUMARASI : 2009/688-2010/148Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 6111 parsel sayılı taşınmazın paydaşı olduğunu, dava dışı şirket ile yaptıkları sözleşmeye istinaden taşınmaz üzerine konut inşa edildiğini, inşa edilen ..2 Blok ..giriş ..nolu dairenin davalıya teslim edildiğini, davalının daireyi haksız şekilde işgal ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesine ve 24.000,00.-YTL ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, dava konusu taşınmazı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını belirtip davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, dairece; “davacının çekişme konusu dairenin üzerinde bulunduğu 6111 parselde dava dışı kişilerle birlikte paydaş olduğu, davalının ise bu parselde kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı açıktır. Öte yandan dava dışı yüklenicinin bu parselde payı da kalmadığından hiçbir tasarruf yetkisi yoktur. Dolayısıyla davalı ile satış vaadi sözleşmesi düzenlenmesi davacıyı ve 6111 parselin diğer paydaşlarını bağlamayacaktır. Eldeki dava mülkiyet hakkına dayalı ve paydaşlıktan kaynaklanan bir dava olduğuna göre, davacının TMK’nun 683/2. ve 688. maddeleri uyarınca elatmanın önlenmesini isteyebileceği kuşkusuzdur. O halde davalının bu yerde oturmasını haklı kılacak geçerli bir neden bulunmamaktadır. Buna göre fuzuli şagilin taşınmazı haksız olarak kullanmasından kaynaklanan tazminatla (ecrimisil) da sorumlu tutulması gerekir. Hal böyle olunca; davalının elatmasının önlenmesine ve belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.11.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Nilüfer Mertoğlu geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Mahkemece, hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem ifa edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olmasında bir isabetsizlik yok ise de, davalının bozma kararından sonra taşınmazda pay edindiği ve böylece, taşınmazda paydaş duruma geldiği anlaşılmaktadır.Öyle ise, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Yasasının 688. ve devamı maddelerinde öngörülen düzenlemeler gereğince paydaşın paydaş aleyhine açtığı dava olarak düşünülerek çözüme kavuşturulması gerekeceği sabittir.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; mahkemece, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken anılan husus düşünülmeden, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 30.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.