MAHKEMESİ : SORGUN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/03/2010NUMARASI : 2006/44-2010/108Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 253 ada 16 parsel sayılı taşınmaza komşu parselde açık kömür işletmeciliği yapan davalının usulüne uygun olmayan hafriyat çalışmaları yaparak göçmelere ve çatlamalara yol açmak suretiyle müdahale ettiğini, heyalana yol açtığını ileri sürüp elatmanın önlenmesine, göçüğün doldurularak taşınmazın eski hale getirilmesine veya doldurma bedelinin tahsiline ve taşınmazda meydana gelen değer azalmasının yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede uzun yıllardır açık kömür işletmeciliği yaptıklarını, kömürün derinlere dalması nedeniyle hafriyatlar sonucu taşınmazlarda derin şevler oluştuğunu, çok derin olan ocağın doldurulmasının imkansız bulunduğunu belirtip davanın reddini ve bedeli karşılığı taşınmazın zarar gören bölümünün temliken adlarına tescilini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmaza davalının madencilik faaliyeti nedeniyle müdahale ederek göçük meydana gelmesine neden olduğu, eski hale getirme için istinat duvarı yapılması gerektiği, eski hale getirme bedelinin göçük meydana gelen arazi bedelinden çok fazla olduğu, taşınmazın küçük bir bölümünde zarar meydana gelmiş olup değer kaybının söz konusu bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.11.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı A... Ş... Yiğit ve vekili Avukat M... T... ile temyiz edilen vekili Avukat F..K. A.. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, elatmanın önlenmesi, eski hale getirme ve tazminat isteklerine ilişkindir.Mahkemece, kayden davacıya ait 16 parsel sayılı taşınmazda keşfen elde edilen bilirkişi rapor ve krokisinde (A) ve (B) harfleri ile gösterilen bölümlerin sürüm değerleri gözetilerek bu bölümlerin mülkiyetinin tespit olunan değeri karşılığında sicil kayıtlarının iptali ile davalı şirket adına tesciline ve elatmanın önlenmesi isteğinin de kabulüne, sair isteklerin ise reddine karar verilmiştr.Gerçekten de, davalı şirketin haklı ve geçerli bir nedeni bulunmaksızın Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığından almış olduğu maden işletme ruhsatı gereğince kömür istihracı faaliyetinde bulunurken söz konusu bölümler yönünden davacının bilirkişi raporunda gösterildiği şekilde eski hale getirilmeyecek nispette zararına sebebiyet verdiği belirlenerek eski hale getirme bedelinin taşınmazın elatılan kısmının değerine nazaran daha yüksek olduğu saptanarak, bu bölümler bakımından yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olmasının gayri yasal olduğu söylenemez.Ancak, bu şekilde verilen bir kararın davacının doğmuş ve işletme faaliyetinin devam ettiği gözetildiğinde zararının ileriye yönelik olmak üzere giderildiğini ve giderebileceğini kabul etmek olanaksızdır. Teknik bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde, zararın kesin olarak giderilmesi ve taraflar arasındaki çekişmenin kesin çözüme kavuşturulabilmesinin, uygunluğu benimsenen duvar yapma şeklindeki önlemin gerçekleştirilmesi ile mümkün olabileceği, bunun ise fahiş bir bedeli gerektirdiği açıktır.Esas olan, zararın kesin olarak giderilmesine ilişkin çekişmenin çözümünü gerektiren önlemleri belirlemek ve buna hükmetmekle giderilmesinin mümkün olabileceği de tartışmasızdır.Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanununda taşınmaz mülkiyet kapsamı açıkça belirlenmiş, 718.maddesiyle dikey, 719.maddesiyle de yatay sınırları çizilmiştir. Bu sınırlar içerisinde kalan taşınmaz mülkiyetinin haksız elatmalara karşı nasıl korunacağı da söz konusu yasanın 683/2.maddesinde hükme bağlanmıştır.Ancak, "Anayasanın Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi" başlığını taşıyan 168.maddesinde aynen; " Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet, bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılacağı, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda, gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir." denilmek suretiyle ve 3213 Sayılı Maden Kanununun "Madenler devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde bulundukları arzın mülkiyetine tabi değildir" hükmünü içeren 4.maddesi ile madenlerin özel mülkiyete konu olamayacağı hükme bağlanmıştır.O halde, taşınmaz malikinin veya maliklerinin taşınmazın dikey mülkiyet kapsamında barındırdığı madenden kaynaklanan bir hakkının bulunduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Öyleyse, taşınmazın yeryüzündeki özel mülkiyete konu bölümü kullanılırken toprak altındaki madenlerin kullanılmasına engel olunmasına karşılıklı olarak hak sahiplerinin yarar ve zarar dengesinin korunmasına özen göstermelerinin mülkiyet hukuku açısından büyük önem taşıdığı tartışmasızdır. İşte bu amaçla, yasa koyucu özel bir yasa çıkarmak zorunluluğunu duymuş, maden yataklarının nasıl araştırılıp işletileceği detaylı olarak açıklanmış ve bu çalışmaların devamı sırasında arz sahibinin haklarının korunması, zararlarının karşılanması yolları gösterilmiştir.3213 Sayılı Maden Yasasının 46.maddesinde açıkça belirtildiği gibi, maden arama çalışmasının niteliğine göre özel mülkiyete konu taşınmaz üzerinde kullanma amacına özgü olmak üzere bedeli karşılığı irtifak veya intifa hakkı kurulabilir. Maden arama çalışması, arz sahibinin mülkiyet hakkını kullanmasına engel olmayacak biçimde sınırlı kalıyor veya irtifak ve intifa hakkı kurulmasını gerektirmeyecek kadar az zarar veriyorsa, aynı madde hükmü gereğince ruhsat sahibi madenci, arz sahibine adli mercilerde belirlenecek tazminatı ödemeye ve sahayı (taşınmazı) kullanabilir hale getirdikten sonra terk etmeye zorlanabilir. Ancak, maden yatağı işletme aşamasına gelmişse ve taraflar anlaşamıyorsa, yine söz konusu madde hükmüne göre kamulaştırma yoluna gidilmesi gerekmektedir. Yetkili mercilerden alınmış olsa dahi maden işletme ruhsatı hukuk devletinde korunması gerektiği özel mülkiyete elatma hakkını vermez.Yukarıda değinilen ilkeler ve belirtilen hususlar gözetildiğinde, taraflar arasındaki çekişmenin kesin çözümü bakımından öncelikle takipsiz bırakılan kamulaştırmaya ilişkin işlemin sonuç doğuracak şekilde neticeye ulaştırılması, bu husus gerçekleştirilmediği taktirde ise, uygunluğu sabit olan bilirkişi raporunda öngörülen duvar yapma önleminin değerlendirilmesi ve buna göre sonuca gidilmesi gerekirken kesin çözüm oluşturmayacak şekilde yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 30.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.