MAHKEMESİ : AYVALIK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/04/2010NUMARASI : 2009/182-2010/236Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 1160 ada 84 parsel sayılı taşınmazı bakıcısı olan davalının yaşlılığından faydalanarak bağış suretiyle temlik aldığını, üç parça taşınmazı olduğunu bilen davalının başka bir yerin kullanımı için kira sözleşmesi yapılması gerektiği yolunda kandırması suretiyle devri sağladığını ileri sürüp, hata ve hile nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, davanın hak düşürücü sürede açılmadığını, iddiaların doğru olmadığını, yıllardır bakımını yaptığı davacının kendi isteği ile taşınmazın bağışını yaptığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazı bakım karşılığı duyduğu minnet sonucu davacının davalıya bağış suretiyle temlik ettiği, resmi senedin aksinin yazılı delille ispat edilemediği, davanın 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.11.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H.. D.. D.geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vd.vekili avukat gelmedi, yokluğundan duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 84 parsel sayılı taşınmazı 27.04.2006 tarihli akitle bağış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, davalı A.. D..’nun bakıcı olarak yanında bulunduğunu, maliki olduğu 1160 ada 74 parsel sayılı taşınmazın tasarrufu bakımından kira sözleşmesi yapılacakken hata ve hileye düşürülmek suretiyle, tapuya götürüldüğünü ve dava konusu 1160 ada 84 parselin bağış suretiyle temlikinin sağlandığını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne varki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir. Diğer taraftan; hile,genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir. Somut olaya gelince; mahkemece, Borçlar Yasasının 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin her iki hukuksal sebep bakımından da akdin yapılış tarihinden itibaren başladığı, dava tarihine göre hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu, öte yandan, taşınmazın temlikine esas alınan akdin resmi belge olduğu ve resmi belgenin aksinin aynı derecede yine bir belge ile kanıtlanması gerekeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Oysa, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde, hata ve hile hukuksal nedenine dayalı iddialar bakımından, Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin başlangıç tarihinin akdin yapıldığı tarih olmayıp hata ve hileye düşürülmeye ıttıla kesbedildiği tarih olduğu açıktır.Ayrıca, hata ve hile olgusunun Türk Medeni Kanununun 7. maddesi gereğince her türlü delille ispatlanabileceği, yukarıda değinilen ilkelerde de kabul edildiği üzere sabittir.Buna göre, mahkeme hükmüne esas alınan gerekçenin yasal ve doğru olduğu söylenemez.Hal böyle olunca; toplanan ve toplanacak delillerin yukarıda değinilen ilkeler de gözetilmek suretiyle değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 30.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.