MAHKEMESİ : KAZAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/03/2009NUMARASI : 2007/117-2009/70Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları H..H.’ın 913, 95 ve 663 parsel sayılı taşınmazlardaki payını, davalıların murisi olan M’e satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalıların murisine temlikinin muvazaalı ve mal kaçırma amaçlı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan H.. H..’ın çekişme konusu 663 ve 913 parsel sayılı taşınmazlardaki payını 21.12.2000 tarihinde, 95 parsel sayılı taşınmazdaki payını ise 17.05.2002 tarihinde davalıların miras bırakanı olan oğlu M..’e satış suretiyle temlik ettiği, bu payların 02.04.2007 tarihinde davalılara intikal ettiği anlaşılmaktadır. Davacılar, miras bırakan tarafından çekişmeli 3 parça taşınmazdaki ½ payın miras bırakan tarafından oğlu M..’e mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak temlik edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır Somut olayda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazlardaki payını satması için makul bir neden gösterilemediği, temlik sırasında gösterilen satış bedeli ile gerçek değerler arasında aşırı fark bulunduğu, özellikle tanık anlatımlarına göre davalıların miras bırakanı M.’in alım gücünün bulunmadığı, miras bırakanın tek oğlu olan M..’i davacı kız çocuklarına tercih ettiği, ödeme savunmasının da kanıtlanamadığı, miras bırakan H.. H..tarafından açılan davada yargılama giderlerinin ödendiği biçimindeki savunmanın da yazılı delille kanıtlanması gerektiği ve bu savunmayı da karşılayacak delil bulunmadığı, kaldı ki o davanın yargılama giderlerinin temlik konusu payların değeri ile karşılaştırıldığında sembolik düzeyde kaldığı, dolayısıyla bu savunmanın da yerinde olmadığının kabulü gerekir.Hal böyle olunca, yukarıda belirlenen olgular değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakan tarafından yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.