MAHKEMESİ : GAZİANTEP 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/06/2009NUMARASI : 2009/208-2009/254Taraflar arasında görülen davada; Davacı, paydaşı olduğu 10 parsel sayılı taşınmaz üzerine bina yaptırdığını, ancak boşandığı eşi olan davalı M..’in binadan ve kira gelirinden yararlanmasına engel olduğunu, diğer davalı Müslüm’ün ise kiracı olup, kira bedeli ödemediğini, davalıların haksız olarak taşınmaza müdahale ettiklerini ileri sürerek, muhtesatın aidiyetinin tespitine, elatmanın önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir. Davalı M.. davanın reddini savunmuş, diğer davalı davaya karşı beyanda bulunmamıştır. Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; davacı M..’in taşınmazda paydaş olduğu ve pay oranında karar verilmesi gerekirken mutlak şekilde elatmanın önlenmesine karar verilmesinin isabetsiz olduğu binanın müstakilen davacı tarafından yapıldığının kanıtlanamadığı, dava açılmakla taşınmazın tasarrufuna mani olunduğu, davalıların ecrimisilden sorumlu tutulmalarına olanak olmadığı gerekçeleriyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve muhtesatın aidiyetinin tespiti isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa kararın ikinci bendinde davalının dava konusu taşınmazdaki kendi payı dışındaki kısma müdahalesinin men’ine denildiği halde, gerekçeli kararda, “davacının taşınmazındaki 34/1172 hissesine” denilmek ve kısa kararın üçüncü bendinde yer almadığı halde gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “tespit talebi yönünden davanın reddine” ibaresinin eklenmek suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılmış olması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.