MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/03/2009NUMARASI : 2003/341-2009/69Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara 12. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 12.3.2009 gün ve 2003/341 esas 2009/69 sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 28.6.2010 gün ve 6993-7544 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde dahili davalılar vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Davacı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü; kayden maliki olduğu 2092 ada 8 parsel sayılı taşınmazına davalılar S.. A.., S.. K.., S.. D.. ve M. S. tarafından haklı ve geçerli bir nedenleri olmaksızın yapılanmak suretiyle elattıklarını bildirerek el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğiyle eldeki davayı açmış ve davalılardan M. S..’ya yapılan tebligatın ölü olduğundan bahisle bila tebliğ dönmesi üzerine M.. S.. S..’nun mirasçıları olduğu belirtilerek aynı mahkemede 2003/726 esas sayı ile F.., A.. ve N.. S.. ile N.. B.. aleyhine dava açtıktan sonra mahkemece anılan dava dosyası eldeki dava ile birleştirilmiş ve neticede asıl davada M.. S.. aleyhine açılan davanın, ölü kişi aleyhine dava açılamayacağı gerekçesiyle, reddedildiği, birleşen davanın davalıları olan M. S. S.. mirasçıları ile diğer davalılar aleyhindeki davanın ise kabulüne karar verildiği görülmüştür.Gerçekten de asıl dava ile kendisine husumet yöneltilen M.. S.. (tashihen S..)’ın dava açıldığı tarihte ölü olduğu ve 04.05.1978 tarih 4/5 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, ölü kişi aleyhine dava açılamayacağı, ıslah yoluyla dahi olsa taraf değiştirilemeyeceği kuralı gözetilerek, dava şartı olmaması sebebiyle bu davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Ancak, davacı İdare tarafından 2003/726 sayı ile açılan dava dosyasında husumet kendisine tevcih edilen F.., A., N..S..ve N..B..’nın, murislerinin M.. S..olmayıp M.. S..S.. olduğu ve adı geçen bu şahsında 30.04.1987 tarihinde öldüğü ve fakat mirasçısı olarak gösterilip kendisine karşı dava açılan F. S..’nun, M.. S. S..’nun eski eşi olduğu, 08.04.1963 tarihinde adı geçenlerin boşandıklarının belirlenmesi karşısında F.. S..’nun, M.. S.. S..irasçısı olarak kendisine husumet yöneltilmesinin doğru olmadığı açıktır.Kaldı ki asıl dava ile kendisine husumet yöneltilen M..S.. ile M.. S.S..’nun aynı kişi olmadıkları savunma yoluyla ileri sürülmüş olmasına karşın, ileri sürülen bu husus üzerinde durulmadan ve her iki M.’in aynı kişi olup olmadığı açıklığa kavuşturulmadan sonuca gidilmesinin de isabetli olduğu söylenemez.Bir bakıma M. S..’nın, M. S.S. olduğunun kabulü halinde de M. S.S.’nun F.’dan boşandıktan sonra H. adındaki kişiyle evlendiği ve anılan kişinin de kendisinden sonra 13.12.1996 tarihinde vefat ederek İskilip Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/653-591 sayılı ve 11.10.2004 tarihli mirasçılık belgesinde adı geçen kişileri bıraktığı görülmektedir. Bu durum karşısında H.., M..S.S.’dan daha sonra öldüğüne göre H.’nin ölümü üzerine halefiyet tarikiyle mirasçılarının hukuki sorumluluklarının bulunacağı bu sebeple davada taraf olmaları gerektiği açıktır. Ne var ki anılan kişilere davada yer verilmemiş böylece usulen taraf teşkili sağlanmadan neticeye gidilmiştir. Öte yandan çekişme konusu parsel üzerindeki bina 3 müstakil bölümden oluştuğu halde ve davalı S.. savunmasında taşınmazı M.S.’dan kiralamak suretiyle kullandığını bildirmiş olmasına karşın, davalı S..’ın taşınmazın bir bölümünü mü, yoksa tamamını mı kullandığı, HUMK 259 maddesi gözetilerek tarafların bildirecekleri tanıkların dinlenmesi ve keşif yapılması suretiyle, saptanmasından sonra bir karar verilmesi gerekirken belirtilen eksiklik tamamlanmadan taşınmazın tamamı üzerinden elatmanın önlenmesine karar verilmiş olması da isabetsizdir. Diğer taraftan, M..S.’nın, M..S.S. olduğunun anlaşılması halinde de adı geçenin 30.04.1987 tarihinde ölmüş olması nedeniyle taşınmazı nasıl ve ne şekilde kullandığının açıklığa kavuşturulması gerekeceği açıktır. Ancak bu hususta aydınlatılmamıştır. Ayrıca davalı Süleyman’ın kiracılık savunması gereğince kira bedellerini kime veya kimlere ödediği üzerinde durulmamış olması ve taşınmazı kullanan veya kiraya vermek suretiyle muaraza yaratan kişi veya kişilerin kimler olduğunun ortaya çıkarılmaması da doğru olmadığı gibi davalı olarak gösterilen kişiler arasında zorunlu bir dava arkadaşlığı bulunmadığı halde hüküm altına alınan ecrimisilden, avukatlık ücretinden ve harçtan davalıların birlikte sorumlulukları cihetine gidilmesi de isabetsizdir.Anılan bu hususlar karar düzeltme isteği üzerine bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından davalıların karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairenin 28.06.2010 tarih ve 2010/6993 E., 2010/7544 K. sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemenin 12.03.2009 tarih ve 2003/341 E., 2009/69 K. sayılı kararının HUMK 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.