MAHKEMESİ : AMASRA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/02/2009NUMARASI : 2008/45-2009/20Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kadastro çalışmaları sırasında davalı belediye adına tescil edilen taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp, tapu kaydının iptalini istemiştir.Davalı, dava konusu taşınmazın tapu kaydının 1962'de görülüp kesinleşen kesin hüküm niteliğindeki bir mahkeme ilamına dayandığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taşınmazın tamamının kıyı kenar içinde kaldığının keşfen belirlendiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çekişme konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu edilemeyeceği iddiasına dayalı tapu iptali, sicil kaydının terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu edilen 1995 parsel sayılı taşınmazın 30.1.1963 tarihinde kesinleşen kadastro sonucunda davalı adına tapuya tescil edildiği görülmektedir.Bilindiği üzere, 14.3.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12.maddesinin 3.fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" cümlesi ve anılan yasanın 3. maddesi ile de aynı yasaya "Bu Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10.madde eklenmiştir.Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır.Öte yandan, bir tarafın dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olmasına rağmen, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren ve derdest davalara da uygulanacağı öngörülen yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybetmesi halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı da kuşkusuzdur.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilmek suretiyle bir karar verilebilmesi için hüküm bozulmalıdır.Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.11.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.