Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12319 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 10944 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: İHSANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/04/2010NUMARASI : 2007/116-2010/46Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı İbrahim’in mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak dava konusu 168 ada 12 parsel sayılı taşınmazı ile 111 ada 18 parsel sayılı taşınmazının 2/4 payını torunu S..’ye satış suretiyle temlik ettiğini, S..’nin de dava açılmasını önlemek amacıyla taşınmazları davalıya devrettiğini ileri sürerek miras payları Oranında tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı,iyiniyetli olarak taşınmazları aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, son kayıt malikinin iyiniyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden toplanan delillerden, miras bırakan İ..’in 19.10.1999 tarihli akitle dava dışı torunu S..’ye 111 ada 18 parselin 2 / 4 payı ile 168 ada 12 parselin tamamını satış suretiyle devrettiği, S..’nin de 06.11.2005 tarihli akitle davalı O..’a sattığı anlaşılmaktadır. Miras bırakanın kızı olan davacı değinilen temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince;dava konusu taşınmazların akitteki satış bedeli ile gerçek bedeli arasında değer farkının bulunduğu, miras bırakanın taşınmazlarını devrettiği torunu S.. ile aynı çatı altında yaşadıkları, S..’nin erkek çocuğu olmayan mirasbırakan tarafından kızı R..’den küçük yaşta alınarak evladı gibi büyütüldüğü, akit tarihinde S..’nin 26 yaşında olduğu, alım gücünün bulunmadığı, inşaatlarda çalıştığı, miras bırakanın tarlalarından başka gelir kaynağının bulunmadığı görülmektedir.Bu durumda değinilen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde mirasbırakan tarafından torunu S..’ye yapılan satışın gerçek satış olmadığı mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.Diğer taraftan S..’nin taşınmazları devrettiği davalı O..’ın S..’nin kardeşi M..’in eşinin babası olduğu, aynı köyde oturduğu muvazaa olgusunu bilen ya da bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu nüfus kayıtları ve tanık beyanları kapsamından anlaşılmaktadır. Böylece O..iniyetli olmadığı Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek hatalı gerekçe ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, kararın açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.