DAVA : Olası kastla
öldürme suçundan sanık M. B.'un 5237 Sayılı T.C.K.nun 81, 21/2, 29, 62, 53 ve
63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak
yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
20.12.2010 gün ve 66-374 Sayılı hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı
tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza
Dairesince 19.03.2012 gün ve 6873-1912 sayı ile;
"... Sanığın,
kavga sırasında tabancayla ateş ettiği sırada, olay yerinde bulunan ve kavgayı
ayırmaya çalışan maktul Burhan'ın da isabet alıp yaralanabileceğini ya da
ölebileceğini öngörmesine karşın eylemine devam ettiği, atışı sonucu maktulün
isabet alarak öldüğü olayda; maktulden kaynaklanan, sanığa yönelik haksız fiil
olarak kabul edilebilecek herhangi bir söz ya da davranış bulunmadığı halde,
sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanması suretiyle eksik ceza
tayini...",
İsabetsizliğinden
bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise
28.6.2012 gün ve 200-256 sayı ile;
"... Birbirini
takiben gerçekleşen ve asıl kavganın tarafları olan sanık Mehmetle M.'nın
karşılıklı birbirlerine ateş etmeleri ve bu sırada olay yerinde bulunan ve
olayı engellemeye çalışan maktul B.'ın ölümüyle sonuçlanan olay örgüsü içinde;
maktulden kaynaklanmamakla birlikte sanık hakkında T.C.K.nun 29. maddesini
uygulanabilir kılan ruh haline sokacak koşulların bulunduğu şüphesizdir.
...T.C.K.nun 29.
maddesinde haksız bir hareketten ve salt suçun işlendiği anda failin bu haksız
hareketin etki alanında bulunmasından bahsedildiği, bu hareketin kaynağının
kim/kimler olması gerektiği hakkında uygulanabilirlik yönünden bir
sınırlandırmaya gidilmediği; maktulden kaynaklanmamakla birlikte maktulün ölümü
sonucunu doğuran ve elindeki silahı ateşlemesiyle sanığı, olayın gerçekleşmesi
anına getiren ve var olduğu kabul gören haksız fiil niteliğindeki hareketlerin
arasındaki kesintisiz irtibat dikkate alındığında suç teşkil eden eylemin kimin
açısından sonuç doğurduğu yolunda bir ayırıma gidilmeksizin, olayın meydana
geliş şekli ve bu olaya münhasır olarak, gerçekleşen olası kastla ölüme
sebebiyet vermek suçunun somut olaydaki vasıf ve niteliğine nazaran sanık
lehine 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesinin uygulanabilirlik koşullarının
oluştuğu değerlendirilmiştir.
Diğer taraftan,
eylemin maktul dışında, haksız fiilde bulunan ve kavgaya karışan bir başkasına
karşı gerçekleştirilmesi halinde haksız fiil niteliğinde olduğu kabul görecek
olan bu olguların, olayı yatıştırmak amacıyla araya giren ve tek bir mermi
isabetiyle ölümüne sebebiyet verilen maktule karşı işlenen, kusur ve haksızlık
içeriği doğrudan kasta göre daha az olan olası kastla öldürme suçunda da haksız
fiil oluşturduğu, asli netice bakımından koşulları bulunan haksız tahrik
hükmünün meydana gelen tali netice bakımından da gerçekleşeceği, sadece bu
fiillerin maktul kaynaklı olmadığından bahisle madde uyarınca uygulama
yapılmamasının hakkaniyet kuralına uygun düşmeyeceği...",
Gerekçesi ile ilk
hükümde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık
müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 30.5.2013 gün ve 245051
Sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya. Ceza
Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
KARAR : Sanık M. T.
hakkında kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup inceleme,
sanık M. B. hakkında olası kastla öldürme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüyle
sınırlı olarak yapılmıştır.
Olası kastla öldürme
suçunun sübutuna dair bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla da
herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daireyle yerel mahkeme
arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık
hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerinin
uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya
kapsamından;
Sanık M. B.'un suç
tarihinde öğlen saatlerinde minibüs durağına giderken 12-13 yaşlarında olan
F.'le karşılaştığı, kendisine sinkaflı küfürler eden F.'e öfkelenip yanında
mahallenin gençlerinden E. ve Z. olduğu halde onu takip ederek girdiği evin
kapısını çaldığı, beraat eden sanık M., kız arkadaşı, kız arkadaşının kardeşi
T. ve onun erkek arkadaşı H.'in yaşadığı evin kapısını T.'ın açtığı, sanığın
kendisine küfrettiğini söyleyerek F.'i darp etmeye çalıştığı sırada arka odada
uyuyan M.'nın gürültü sebebiyle uyanarak geldiği, sanığın küfrettiğinden
bahsederek F.'e vurması üzerine M.'nın müdahale ettiği, sanığın yanındaki iki
gençle birlikte geri döndüğü, kısa bir süre sonra mahalledeki gençlerden
birinin "arkana dikkat et" diyerek uyarması üzerine döndüğünde elinde
bıçak olan M.'yı gördüğü, sözlü olarak tartıştıkları, E. ve Z.'nin M.'nın
bıçağı kullanmasına engel oldukları, tartışma sırasında küfreden sanığa M.'nın
"bana bu mahallede küfredemezsin" diye bağırdığı.
Aynı gün akşam iki
arkadaşını eve çağıran M.'nın onlara silah getirip getirmediklerini sorduğu,
Türkan'ın arkadaşı Halit'in bir süre sonra evden dışarı çıkarak aracına
bindiği, mahalledeki birkaç kişi tarafından aracının çevrildiği, aracı
çalıştıran Halit'in olay yerinden uzaklaştığı, öğle saatlerinde yaşanan olaya
da öfkelenmiş olan M.'nın yanındaki iki şahısla birlikte evden bıçak da alarak
dışarı çıktığı, 1460. sokağa geldikleri, burada sanık Mehmet, iki oğlu ve
oğullarının yakın arkadaşı olan 22 yaşındaki maktul B.la karşılaştıkları, iki
grup arasındaki tartışmanın kavgaya dönüştüğü, beraat eden sanık M.'ya tokat
atan sanık Mehmet'in kalçasından 3 cm olacak şekilde bıçakla yaralandığı,
yanında getirdiği tabancasını eline alınca maktul Burhan'ın "M. amca,
yapma" diyerek sanık Mehmet'e engel olmaya çalıştığı, sanığın bir kez ateş
ettiği, Burhan'ın yere düştüğü, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği,
ateşli silaha ait merminin boynundan girip göğüs bölgesinden çıktığının
belirlendiği,
Sanık M. hakkında
düzenlenen 22.8.2008 tarihli adli rapora göre, sol gluteal bölgede 3x1 cm bıçak
kesisi olduğu, sütur atılmış hale geldiği, hayati tehlikeye sokan bir durum
olmadığı ve basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte olduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 Sayılı Türk Ceza
Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda. "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya
azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız
tahrik" 29. maddede:
"Haksız bir
fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen
kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört
yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekizyıla kadar hapis cezası
verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı
indirilir şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altina
alınmıştır.
5237 Sayılı T.C.K.nda
tahrikle ilgili olarak. 765 Sayılı T.C.K.nda yer alan ağır tahrik-hafıf tahrik
ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine
göre hakim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz
önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim
yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Ceza sorumluluğunu
azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin
kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç
işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail
suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin
ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye
yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili
olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi
üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği
hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini
alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.
Yerleşmiş yargısal
kararlar ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 Sayılı T.C.K.nun 29.
maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu
şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
A-) Tahriki oluşturan
bir fiil bulunmalı,
B-) Bu fiil haksız
olmalı,
C-) Fail öfke veya
şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
D-) Failin işlediği
suç. bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
F-) Haksız tahrik
teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
Uyuşmazlığa konu
olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması
nedeniyle, haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi
açısından, ( f ) bendinde yer alan haksız tahrik teşkil eden eylemin mağdurdan
sadır olma şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
Mağdurun haksız bir
fiili sonucunda hiddet veya şiddetli elem etkisinde kalan failin, tahrik edene
karşı bir suç işlediğinde kusurunun azaldığı, iradesinde bir zayıflama meydana
geldiği, suç işlemekten kendini alıkoyma yeteneğinin ve ceza sorumluluğunun
azaldığı kabul edilmiştir.
Haksız tahriki
oluşturan ve faili öfke veya şiddetli elem etkisi altında bırakan haksız
fiilin, failin huzurunda veya ona yönelik olarak gerçekleştirilmesi şart
olmayıp, faile yönelik olarak gerçekleştirilebileceği gibi, yakınlarına,
tanıdıklarına, sevdiği kişilere veya tanımamakla birlikte durumundan etkileneceği
üçüncü kişilere karşı da gerçekleştirilmesi mümkündür. Böylece failden
başkasına yöneltilen haksız bir fiilin de faili öfke veya elem durumuna
sokabileceği kabul edilmiştir.
Buna karşılık, hiddet
veya şiddetli elemin etkisi altında işlenen suçun, haksız fiili gerçekleştiren
kişiye yönelik olması, diğer bir deyişle haksız tahrik teşkil eden fiilin
mağdurdan kaynaklanması gerekmektedir. Haksız fiili gerçekleştirmemiş veya buna
iştirak etmemiş ilgisiz 3. bir kişiye karşı suç işlendiğinde, haksız tahrik hükümlerinin
uygulanma imkanı bulunmamaktadır.
Diğer bir anlatımla,
haksız tahrik oluşturan fiilin mağdur tarafından gerçekleştirilmesi ve hiddet
veya şiddetli elemin etkisi altında işlenen suçun da haksız fiili
gerçekleştiren kişinin zararına işlenmiş olması gerekmekte olup, mağdurun
yakını dahi olsa 3. bir kişi tarafından gerçekleştirilen haksız fiil, mağdura
yönelik işlenen suç bakımından haksız tahriki oluşturmayacaktır. Bir kimsenin
haksız tahrik sayılabilecek fiilinin etkisi altında kalan kişinin haksız
eylemle ilgili bulunmayan üçüncü kişiye ya da devlete veya topluma karşı bir
suç işlemesi halinde haksız tahrik hükümleri uygulanamayacaktır.
Nitekim öğretide de:
"Tepki fiilinin tahrik eden zararına işlenmesi gerekir. Tahriki oluşturan
hareketle bir ilgisi olmayan üçüncü kişilere karşı işlenen suçlarda haksız
tahrik hükmü uygulanamaz. Bu bakımdan tepkiyi oluşturan suçun hedefi tahrikçi
veya onun sahip olduğu şey olmalıdır ( M. Emin Artuk - A. Gökçen - C.
Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler. Adalet Yayınevi. 8. Bası. Ankara, 2014,
s.489 ), "Suç tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştiren kişiye karşı
işlenmiş olmalıdır. Şayet tahrik eden kişiyle suçun mağduru farklı kişilerse
haksız tahrik hükmü uygulanamaz. Örneğin babanın haksız fiiline öfkelenen
kişinin baba yerine oğlunu dövmesi halinde, fail haksız tahrikten
yararlanamayacaktır ( M. Koca - İ. Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6.
Bası. Ankara, 2013, s.322 ), "...Diğer bir koşul ise tahrik altında
gösterilen tepkinin doğrudan doğruya haksız fiili gerçekleştiren kişiye
yönelmiş olması veya onun zararına bir sonuç doğurmuş olmasıdır ( Hamide Zafer.
Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası. İstanbul, 2013, s. 373 ),
"Mağdurdan kaynaklanan bir haksız hareket sebebiyle fiili işleyen kimse
mağdur dışından başka kimselerin de isabet alacağını öngörmesine rağmen sonucu
kabullenerek olası kastla fiili işliyorsa, olası kastla isabet ettirdiği
kimseler bakımından haksız tahrik hükümlerinden yararlanamaz. Tepkinin tahriki
teşkil den fiili yapan kimseye yönelmiş olması şarttır ( H. Hakeri. Ceza Hukuku
Genel Hükümler. Adalet Yayınevi, 12. Bası. Ankara, 2011, s.352 ve 359 )
şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Yargıtay Ceza Genel
Kurulu'nun 4.6.2013 gün ve 1571-278 Sayılı kararında: "maktul katılandan
sanığa yönelen ve haksız tahrik teşkil eden herhangi bir söz ve davranışın
bulunmaması karşısında, maktul ve katılan tarafından yapılmış olan ve sanığı
etkileyen haksız bir fiil sözkonusu olmadığından, somut olayda haksız tahrikin
uygulanma şartlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir, 4.3.2008 gün ve 2-42
Sayılı kararında: "O. Y.'dan kaynaklanan haksız hareketler sebebiyle Z.
Y.'ın öldürülmesi olayında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün
değildir. Haksız tahrik sebebiyle indirim yapılabilmesi için. haksız hareketin
bizzat maktulden gelmesi ve bizzat sanığa ya da etkileneceği bir yakınına
yönelmesi gereklidir, 6.6.1983 gün ve 43-275 Sayılı kararında da, "mağdur
haksızdır. Ancak haksız tahrikin faile karşı işlenmiş olması şart değildir
şeklindeki açıklamalarla haksız tahriki oluşturan ve faili hiddet veya şiddetli
elem etkisine sokan eylemin bizzat mağdurdan gelmesi gerektiğine işaret
edilmiştir.
Öte yandan,
C.G.K.'nun 5.10.2010 gün ve 2010/1-132-183 Sayılı kararında da belirtildiği üzere,
şartlarının bulunması halinde olası kastla işlenen suçlarda da "haksız
tahrik" hükümlerinin uygulanması mümkündür, ancak bunun için doğrudan
kastla işlenen suçlarda olduğu gibi, haksız fiilin olası kastla işlenen suçun
mağdurundan kaynaklanması gerekmektedir.
Bu açıklamalar
ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Olay öncesi ve
sırasında sanığı hiddet ya da şiddetli elem etkisi altında bırakan haksız
fiiller beraat eden M. ve onun yakınları tarafından gerçekleştirilmiş olup,
sanığın çocuklarının yakın arkadaşı olan ve olay sırasında sanıkla birlikte
hareket eden grupta yer alan maktul Burhan'dan kaynaklanan haksız bir hareketin
olmadığı anlaşıldığından, "mağdurdan sadır olan bir haksız eylem"
şartının somut olayda gerçekleşmemesi nedeniyle, sanık lehine T.C.K.nun 29.
maddesinin uygulanması imkanı bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sanık
hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına dair yerel mahkeme direnme
hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne
katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "sanık hakkında haksız tahrik
hükümlerinin uygulanma şartları bulunduğundan, yerel mahkeme direnme
nedenlerinin isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan
nedenlerle;
1-) Bakırköy 7. Ağır
Ceza Mahkemesi'nin 28.6.2012 gün ve 200-256 Sayılı hükmünün "sanık
hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığının
gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına,
2-) Dosyanın,
mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
11.03.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.